İnsanoğlunun yazıyla tanışması ve matbaanın bulunması kitapların hikâyesini de başlatmıştır. Tarih; kitapların mukadderatı bakımından zengin olumsuz bir geçmişe sahiptir. İnsanlara bilgi veren, kuşaklara bilgi birikimi aktaran, düşünme sistematiğimizi geliştiren, öğrenme, merak ve benzeri ihtiyaçlarımızı karşılayan kitaplar, çeşitli zamanlarda farklı uygulamaları maruz kalmışlardır. Yıllar içerisinde oluşan birikimin birden yok olması gerçekten acıklı bir durumdur.

Sezar’ın yaktığı Mısır’daki İskenderiye kütüphanesindeki papürislerin yangında kül olması, Endülüs’teki Müslümanlara ait kitapların Kardinal Jimenez’in emriyle yakılması- talan edilmesi, yakın geçmişte Saraybosna kütüphanesinin iç savaşta yakılması ve 2004 yılında Almanya-Weimar’daki ünlü Anna Amila kütüphanesindeki büyük yangın en çok bilinen kitap kayıplarıdır.

Tarihi süreçte kendi kitaplarını yok eden yazarların sayısı da az değildir. Balzac, 1933 yılında yayıncısına sırf zarar vermek için “Köy Hekimi” romanının ikinci cildini imha eder. James Joyce, 1904 yılında girdiği bunalım sonucu iki bin sayfalık Stephe Hero adlı otobiyografik çalışmasını ateşe attığında, eşi üç yüz sayfalık kısmını ancak kurtarabilmeyi başarır. Büyük Yazar Dostoyevski; 1871 yılında Avrupa dönüşünde Rusya’daki gümrük memurlarıyla başının derde girmesinden korktuğu için beş ciltlik “Bir Büyük Günahkârın Yaşamı” adlı kitap taslağının büyük bir bölümünü imha eder. Thomas Mann’ın bazı kitap notlarını yakması, Hemingway’ın eşinin yazarın bazı elyazmalarını çaldırtması gibi…

Bunun yanında “gurur ve yılgınlık” arasında kalan ya da başka gerekçelerle kitaplarının yayımlanmasını istemeyen yazarlar da olmuştur. Bunlardan en bilineni, edebiyat dünyasında önemli bir yere sahip olan Franz Kafka‘dır. Ölümünden önce yakması için kitaplarını verdiği arkadaşı Max Brod’un onun vasiyetine ihanet ederek 1935 yılında kitaplarının basılmasını sağlaması “kayıp kitaplar” hanesine yazılmayı engellemiştir.

Kayıp kitapların yanında, yaşadıkları çağda kitaba farklı bir önem atfeden insanların hikâyeleri de tarihteki yerini almıştır. Pers sadrazamı Abdül Kasım’ın kitaplara düşkünlüğü günümüzde bibliyofil olarak bilinen “kitap dostu” kavramı karşılar mı bilmiyorum ama o çağda başvurduğu yöntem gerçekten kayda değer. Abdül Kasım 400 deve ile yüz on yedi bin cilt kitabı alfabetik sıraya koyup yanında taşımış ve seyahatleri esnasında okumuştur. Okuma yazma bilmeyen İmparator Şarlman’ın 814 yılında henüz matbaa yokken Avrupa’nın en büyük kütüphanesini oluşturması ise kitap dünyasının ilginç başka bir örneğidir.

Burada bahsettiğim bazı kütüphaneler ve birkaç büyük yazarın kitap yakma, imha ve kayıp hikâyeleridir. Oysa benzer hadiseler bilinenlerden daha fazladır. Heyecan, hırs, öfke, hastalık, mirasçılar, sansürcüler, rakipler, kazalar ve yayıncılar eliyle yok edilen yüzlerce kitabın yok olup gittiği bir gerçektir. Kitapların bu durumu efsanevi Babil Kulesine kadar uzanabilmektedir.

Birde kendi “iç dünyalarındaki” duyguları, düşünceleri ve bilgileri kâğıda döküp toplumla paylaşmayan o kadar çok yazar adayı vardır ki, onların yazdıklarını da kayıp kitaplar hanesine yazmakta beis yoktur sanırım…