Tek taraflı olarak ne sadece dünyayı, ne de sadece ahreti düşünür. Ahret için dünyanın terk edilmesine karşı olduğu gibi, dünya için ahretin terk edilmesine de karşıdır. Her ikisine de gereken önemi vermekte ve her iki dünya için insanın çalışmasını istemektedir. Dünya çalışma ve yorulma yeri olup, ahret ise dünyada yapılanların karşılığının, yani mükâfat ve cezanın görüldüğü yerdir, orada çalışma yoktur. “Allah bir kuluna ihsanda bulundu mu, bunun eserini onun üzerinde görmek ister.” Bazı istisnalar dışında varlıklı ve zengin olmak ancak çalışmakla mümkün olmaktadır. İnsanın hem bu dünya, hem de öte dünya iççin çalışması, rızkını kazanıp başkalarına muhtaç olmaması dini bir vazifedir. Kişi çalışır, çabalar ve varlıklı olmak için gayret göstermesine rağmen fakirlikten kurtulamıyorsa veya kendi iradesi dışında fakirlik gelmişse bu durumda isyan etmeksizin fakirliğe sabretmesi ve tahammül göstermesi gerekir. Çünkü zenginlik her zaman çalışarak elde edilen, bir nimet de değildir. Çalıştığı halde fakirlikten kurtulamayanlar için fakirlik yüz karası değil, yüz akıdır.
Ancak tembelliğe ve ihmalkârlığa dayanan fakirlik yüz karasıdır. Genel olarak ayet ve hadislerde çeşitli sıkıntı sıkıntı ve musibetlere karşı sabredenlerin kesin olarak mükâfatlandırılacağı ifade edilmektedir. İnsanlara faydalı işler yapılmasını tavsiye eden Hz. Peygamber dualarında da her şeyin faydalı, hayırlı ve iyi olanını Allah’tan niyaz etmiştir. “Allah’ım! Ben, fayda vermeyen ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım .” diyerek insanları yararlı çalışmalar yapmaya teşvik etmiştir. Esas olarak insanın dünya ve ahrete bakışı; dünyadan istifade etmek, dünya ve ahret işlerini bir arada götürmek, dünyayı ahrete tercih etmemek, ahreti hiç unutmamak şeklindedir. Hem dünya, hem ahret için iyilik ve güzellik istemektir. Başka bir ayette de şöyle buyruluyor: “ Allah’ın sana verdiği nimetlerle ahret yurdunu da gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah’ın sana yaptığı iyilik gibi, sende başkalarına iyilikte bulun.” İslam da çalışmayarak dünyada el-etek çekme anlayışına yer yoktur.
Dünya ve ahret hayatı İslam inancında bir bütünlük arz eder. Bundan ötürü insan, bir köşeye çekilerek ahret için ibadet ettiği zaman, tevhit akidesini çiğnemiş olur. Çünkü bu alemde de Kur-an’a göre zahir olacak olan varlık tektir ve aynı varlıktır. Dünya amaç ve hedef olmayıp, araç ve vasıtadır. Amaç kâmil insanlardan oluşacak bir toplum meydana getirmektir. Dünya hayatı bir geçiştir ve köprü vazifesi görmektedir. Dünya ve ahret mutluluğu burada kazanılmaktadır. Kısaca; dünya ile ilgili bazı ayet ve hadislerde de dünya hayatının geçici olduğu, asıl olanın ebedi hayat olduğu dolayısıyla ahret hayatının daha hayırlı olduğu ve dünya hayatının ahrete tercih edilmemesi gerektiği hususları işlenmektedir. Bu tür nasihatlerden dünyanın terk edilmesi çalışmanın bırakılması neticede fakirliğin tercih edilmesi şeklinde bir mananın çıkarılması yanlıştır.
İnsanın hem malı çok olmalı, hem gözü gönlü tok olmalıdır. Gözü tok olan insanın, gönlü zengin olduğu için bu durumda başkalarına vermesini de bilir, cimri olmaz. Kazandığının bir kısmını başkalarıyla paylaşmasını bilen bir kişi, böylece malının şükrünü de eda etmiş olur. Hz. Peygamberin insanlara öğrettiği önemli hususlardan biride gönül zenginliğidir. Gönül zenginliğinde aşırı hırs, bencillik, haset ve kıskançlık yoktur. “ gerçek zenginlik, mal çokluğu ile değil gönül tokluğu iledir.”