Türk siyasal hayatında 1923 yılından beri yer alan CHP’nin tarihsel gelişimini birbirinden farklı üç ana dönemde inceleyebiliriz.

Birinci dönem; İsmet İnönü “Devletin Partisi CHP”

İkinci dönem; Bülent Ecevit “Halkın Partisi CHP”

Üçüncü dönem; Deniz Baykal “Rejimin Partisi CHP”

*

Ekonomik ve kültürel dönüşümün yaşanmaya başladığı, soğuk savaş dinamiklerinin siyasetin önceliklerini belirlediği 1965’ten sonraki dönemde, CHP hem ideolojisini hem de liderini değiştirmek zorunda kalmıştır. İnönü’nün bu değişime karşı durması Ecevit’e karşı liderliği kaybetmesine neden olmuştur.

CHP içinde görüş ayrılıkları 12 Mart asker müdahalesi sonrası daha da keskinleşti. Ecevit ısrarla askeri müdahalenin amacının sol dalgayı kırmak, parti içinde egemen olan ortanın solu politikasına son vermek, CHP’nin iktidar olmasını önlemek olduğunu söylüyordu. İnönü ise 12 Mart Askeri Müdahalesini onaylamadığını söylese de ortamın yumuşaması için yeni kabineye bakan vermeyi kabul etmişti. Bu tartışmanın sonucunda Ecevit Genel Sekreterlikten istifa etti. Merkez Yönetim Kurulu da Ecevit’le birlikte hareket etti.

Bu gelişmeler üzerine 5 Mayıs 1972’de 5. Olağanüstü Kurultay toplandı. Gündeme göre Parti Meclisi için güven oylaması yapılacak, güvenoyu alamaması durumunda yeni parti meclisi seçilecekti. Kurultayda İnönü, “Benim belirlediğim politikalar onaylanmazsa istifa ederim, ya ben ya Ecevit” dedi. Yapılan güven oylamasında Ecevit yanlısı parti meclisi, 507’ye karşılık 709 oy ile kurultaydan güvenoyu aldı. Bu sonuç üzerine İnönü, 8 Mayıs 1972 tarihinde 33 yılı aşkın sürdürdüğü genel başkanlık görevinden, 5 Kasım 1972’de de partiden istifa etti. İnönü’nün ardından 59 senatör ve milletvekili de istifa etti.

CHP’nin 14 Mayıs 1972 tarihinde yapılan genel başkan seçimli özel kurultayında Ecevit, Genel Başkan seçildi. Böylelikle Devletin partisinden-Halkın partisine dönüşümün de yolu açıldı…

*

Ecevit liderliğinde ‘Demokratik sol’ kavramıyla kendini tanımlayan CHP, devlet partisinden- halkın partisine, düzen partisinden- değişim partisine dönüşmüştür.

Bu düzen değişecek diye yola çıkan Ecevit’in, Ak Günlere adını taşıyan seçim bildirgesi, CHP’nin yeni politikalarının özetidir:

CHP, geniş halk topluluklarını sömürmek yoluyla, sermaye birikimini hızlandırma ve tekelci sermaye gruplarının elinde yoğunlaştırma amacını güden bu çağdışı ekonomi anlayışı yerine; kalkınma modeli olarak köylü kooperatiflerinin, sosyal güvenlik ve yardımlaşma kurumlarının, sendikaların, yurtdışındaki işçi ortaklıklarının ve benzeri halk ortaklıklarının girişimlerinde oluşan sektör öneriyor, yabancı sermayeye sınırlama getireceğini söylüyordu.

Demokratik vaatler olarak da;

DGM’lerin, İşçi Hakları ve sendikacılığı tehdit etmesinin önlenmesi, memur sendikalarının yeniden kurulması, Tarım İş Kanunu’nun derhal çıkarılması, kıdem tazminatlarının bir yılık, yarım aylık tutarının, tam maaşa çıkartılması, Toplu Sözleşme yetkisi için işçi referandumu uygulanması, KİT’lerin doğrudan doğruya çalışanlar tarafından yönetilmesi, sosyal güvenlikten yoksun ev kadınlarının, sosyal güvenlikten yararlandırılması ve kadınların daha erken yaşta emekli olabilmesi, yer alıyordu.

Ayrıca beyannamede,“CHP, Türk halkının dinsel inançlarının, dine bağlılığının, demokratik yoldan ve sosyal adaletle kalkınma için bir engel değil, tersine kolaylaştırıcı olduğu kanısındadır” denilerek, o güne kadar CHP’nin klasik dinsel konulardan kaçınma politikasının terk edildiği açıkça beyan ediliyordu.

*

CHP’nin 27 Kasım 1976’da toplanan kurultayında ise; partinin mevcut altı ilkesinin yanına, bir de demokratik solun altı ilkesi, “özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, bütüncül kalkınma ve halkın kendi kendini yönetmesi” eklendi.

*

CHP’nin demokratik yollardan liderini değiştirmesi ve devleti kuran parti refleksinden kurtulup, halkın partisine dönüşmesi, sistemin ürettiği sorunlara alternatif geliştirmesi, halkın taleplerini görüp, ona çözüm önerileri sunması ve halka güven veren kadrolarla yola çıkması, halkta karşılığını bulmuştu. Böylece 14 Ekim 1973 seçimlerinde CHP, oy oranını 5,9 artırarak 33,3 oyla 185 milletvekili çıkarmış, Adalet Partisi ise yüzde 29,8 oy oranı ile 149 milletvekili çıkarabilmişti. 15 Haziran 1977 seçimlerinde ise CHP yüzde 41,4 oyla 213, Adalet Partisi yüzde 36,9 oyla 189 milletvekili kazanmıştı.

Ne yazık ki CHP bu oy artışına rağmen tek başına iktidar olup, kendi programını uygulama imkânını bulamamıştır.

Türkiye Cumhuriyetiyle yaşıt olan CHP, 12 Eylül’ün ardından diğer partilerle birlikte kapatılarak, tarihsel birikim kesintiye uğratılmıştır.

*

Deniz Baykal, SHP Genel Başkanlığı için Kurultayda Erdal İnönü ile yarıştı, ancak başarılı olamadı. SHP’nin başına geçemeyen Baykal, 12 Eylül döneminde kapatılan partilerin aynı isimle açılabilmelerine olanak tanıyan yasal düzenlemelerin kabulü ile birlikte CHP’yi 1992 yılında yeniden açmış ve CHP Genel Başkanı olmuştur.

Baykal öncülüğünde açılan CHP, 12 Eylül’e kadar olan tarihsel birikim bir yana bırakılarak, halkın değil rejimin yanında konumlandırılmış, siyaseti halkın talepleri doğrultusunda değil, rejimi koruma refleksiyle, değerler üzerinden üretmiştir. Bu anlayış da CHP’yi sadece rejim ve modern yaşam kaygısı olan, özellikle de sahil bandında yerleşen seçmen kitlesinde karşılığı olan bir parti haline getirmiş ve böylece partiyi dar bir seçmen tabanına oturtmuştur.

*

Partinin 12 Eylüle kadar kurumsallaşan tarihsel birikimi görmezden gelinerek, parti içi iktidarı kaybetmemek için parti içi demokrasiye yer verilmemiş; parti içi kariyerde, emek-liyakat- ve yetenek yerine lidere sadakat belirleyici olmuştur.

*

Tarihsel kişiliği olan İnönü karşısında bile liderini demokratik yollardan değiştiren CHP, Baykal’ın parti içi demokrasinin kurumsallaşmasına izin vermeyen anlayışı yüzünden, halkta oluşan bütün tepkilere rağmen liderini demokratik yoldan değiştirememiştir. Bu politikalar halkın CHP’den kopmasına neden olmuş, sonunda CHP, 1999 seçimlerinde 8,17 oy oranıyla barajı aşamayarak meclis dışında kalmıştır.

*

CHP’nin baraj altında kalması sonucu delegelerde oluşan tepki ile 23 Mayıs 1999 tarihine düzenlenen 27. Olağanüstü Kurultayda, Altan Öymen Genel Başkan seçildi. Altan Öymen’nin genel başkanlığıyla birlikte parti tekrar rayına oturtulmaya çalışıldı;

partide, üye kayıtları yenilendi, parti içi demokrasiyi yeniden tesis etmek, parti içi kariyerde emek ve liyakati öne çıkartmak için tüzük çalışmaları yapıldı, ayrıca halkın sorunlarını halkla birlikte tespit etmek ve halkla birlikte çözüm politikalarını belirlemek için bölge toplantıları yapıldı… Bu çalışmalar ete kemiğe büründüğünde partiye hâkim olamayacağını gören Baykalcılar, parti meclisinde çoğunlukta olmaları nedeniyle Altan Öymen’in bu yoldaki çalışmalarını engellediler. Parti Meclisinin bu tutumundan dolayı rahat çalışamayan Altan Öymen 30 Eylül 2000 tarihinde partiyi kurultaya götürdü, kurultayda Baykal yeniden Genel Başkan seçildi. Altan Öymen tarafından yapılan çalışmalar bir tarafa bırakılarak, Baykal bıraktığı yerden yeniden başladı.

*

Sistemin ürettiği sorunlara çözüm üretip, halkın önüne yeni bir hikâye koyacağına, CHP’yi yeniden elinden kayıp giden rejimin- partisi olarak konumlandı. Seçmen tabanını genişletmek için merkez sağdan politikacılar transfer etti, hatta o güne kadar tehdit görülen “kara çarşafa” rozet takarak var olan algıyı değiştirmeye çalıştı, milliyetçi politikalarda MHP ile yarışır hale geldi... Ama bir türlü 70’lerdeki gibi tıkanan siyaset ve ülkenin biriken sorunları karşısında bu düzen değişecek demek aklına gelmedi. Bu politikalarla böylece AKP’nin iktidar yolunu açmıştı…

*

Rejim kaygısıyla- halktan kopuk üretilen politikalar, CHP’nin halk nezdinde “rejimin ürettiği sorunların kaynağı”, AKP’nin de “sistemin ürettiği sorunlara alternatif üreten, düzen alternatifi bir parti” olarak algılanmasına neden olmuştur. Bu politikalarda ısrar her seçimde AKP’nin büyümesine ve CHP’nin yerinde saymasına neden olmuş, sonuç olarak da bugünlere gelinmiştir.

*

Deniz Baykal 2010 yılında çıkan kaset skandalı nedeniyle Genel Başkanlıktan istifa etmek zorunda kalmıştır. Kaset komplosundan sonra Kılıçdaroğlu, kısa sürede CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın ve partinin yetkili organlarının desteğiyle tek aday olarak kurultayda Genel Başkanlığa seçildi.

Halkın ve delegelerin uzun süredir CHP’de beklediği lider değişimin bir kasetle de olsa gerçekleşmesi, halkta ve parti tabanında heyecan yaratmış, hatta o günkü deyimle AKP’nin kimyasını bozmuştu…

Maalesef halkta yaratılan umut ve heyecan uzun sürmedi. Lider değişimi önemliydi ama bu CHP’deki sorunlardan sadece biriydi. Diğer sorunların üzerine gidilmediği için, kısa bir süre sonra Baykal döneminde yaratılan siyasi kültür tekrar CHP’de hâkim oldu. Parti halka hizmetin bir aracı değil, ele geçirilen bir kurum olarak görüldü; parti içi iktidarı kaybetmemek için, parti içi demokrasinin kurumsallaşmasına izin verilmedi. Bırakın demokratik yollardan lider değiştirmeyi, parti içi iktidarı elinde bulunduranlar istemedikten sonra, bir ilçe başkanını değiştirmek bile imkânsız hale geldi. Örgütler parti kademelerinde yetişmiş kadrolardan değil, il ve ilçe başkanlarının blok listelerine aldığı toplama adamlardan oluştu. Parti içi kariyer yapmada liyakatin ve emeğin geçerli olmaması, hem yeni kadroların yetişmemesine, hem yetişmiş kadroların partiden uzaklaşmasına neden oldu.

Bu anlayış yüzünden kendi kendini yenileme yeteneğinden mahrum kalan CHP, kuruluşunun 97’inci yılında, iktidarın bütün olumsuzluklarına rağmen, halkta heyecan ve umut yaratarak oyunu ciddi oranda artırıp, iktidar alternatifi konumuna gelemediğinden, dostlarıyla birlikte ittifak yaparak AKP’yi iktidardan uzaklaştırma arayışı içerisinde…