Akşam saatleriydi.
Çarşı tenha.
Çarşı sakin.
Yarının telâşı ile hızlandı.
Zira memlekette karanlıklar tehlike kokuyordu.
Yine kara bulutlar dolaşıyordu.
Hava dumanlı.
Can korkusu.
Beyaz toroslarda
bir bilinmezin endişesi vardı.
Diken üstünde bir yaşam.
Karanlık kuytular, köprü altları, mahzenler kan kokuyordu.
Faili meçhule düşmek an meselesi.
Klavyede adamlar aranmakta.
Sakıncalı, yasaklı.
Takipte sürekli.
Telden tele.
Genelgeler, talimatnameler...
Raporlar düzenleniyordu.
Günden, güne
Aydan aya.
Kimliği belli.
Yasal firari.
"Annem bile aramadı sizin aradığınız kadar.
Sevmediğinden değil.
Aksine,
gün gibi
güneş gibi
canından öte sevdiğinden..."
'Ta ki Evren gelene kadar.
'Ta ki kör bir eylül sabahında
Yarı çıplak tekme tokat uyurken derin uykusundan...
Öğrencilerini düşlerken...
Merhaba, günaydın bile demeden...
Çamurlu, kara postallı
kasaturalı adamlarca götürülene kadar.
Bir ara ölüm haberi geldi.
Gayret tepeden.
İşkenceden dediler.
Sonra iyi olduğu...
Gerçi şans eseri son nefesinde
bir el uzanmıştı
tanıdık memleketli.
Çekip almıştı bir sürü ceset arasında.
Umuda tutunarak.
Elveda, memleket, elveda sevdiklerim.
Elveda yüzleri hayallerimdeki küçük çocuklar.
Kızlı, erkekli öğrencilerim.
Elveda Hizan.
Elveda anam
Elini öpmeden helalleşmeden.
Ve Avrupa
Ve Paris.
Ve oyun yazarları memleketimin.
Yine de merhaba
Yine siz kazandınız.
Kendi özgürlüğünüz adına...
Bana rağmen, benim adıma.
Evet.
Bugün.
Akşam basmadan
Karakola aldılar beni.
Bir telaş ve kaygı ile.
Tesadüf bu ya.
Radyoda Ahmet Kaya.
"Akşam olur mektuplar hasretlik
söyler..."
Başbakan Mesut Yılmaz
"Avrupanın yolu Diyarbakır'dan geçer." diyordu.
Nazik, kibar,
Özürlü, rica minnetli
Saygıda kusursuz.
Çay, çikolata, kahve ikram ettiler.
Kırmızı kapaklı,
Çok gizli damgalı dosyada,
Seni bana,
bana beni sordular.
Özgürlük ve hürriyet hatırına.
Senin için.
O öğretmen.
Pariste dedim.
Profesör oldu dedim.
Fransız çocuklarına ders veriyor dedim.
O sizin bindiğiniz bu arabaları onlar yapıyorlar dedim.
Maaşlarınız aldığınız,
Kredi kartlarına mahkum olduğunuz o bankaları onlar yönetiyor.
Ekmeğimizde,
emeğinizde kesilen vergiler akşam olmadan onların kasalarına akıyor.
Türkçe zannetiğimiz kelimelerin kökeninin çoğu onlardan alınma.
Daha, dahası dedim.
Kısası yani.
Memleketimde.
Tarımda, sanayide, parada.
Havada, karada, denizde...
O çocukların imzası var
Güzel kardeşlerim.
Kendim için.
Bir anadolu özdeyişi.
"Erken öten horozun başını keserler."
Elinize sağlık dedim.
Ben hala bıraktığınız yerdeyim dedim.
Memlekette.
Hâlâ özgürlük.
Hâlâ Hürriyet.
Hâlâ emek için,
Hâlâ insanlık için adalet aranmakta!