Belki de yaşamda temel yanılgı kaynaklarımızdan biri, her girişimimizi bir sonuca bağlı olarak değerlendirmemizdir. Buna göre ya başarılıyızdır ya başarısız ya kaybetmişizdir ya da kazanmışızdır. Oysa bunların arasında çoğu kez bizim göremediğimiz seçenekler vardır.
Birden yaşamda hiçbir başarının ya da mutluluğun sonsuz ve kalıcı olmadığı düşüncesi geliyor insanın aklına. Çoğu kez yaşama tutunma istediğimiz, sahte sevgi ve mutluluk arayışlarına dönüşüyor.
Bu durumda insan, kendinden kaçarken, hayattan kaçan başka biriyle karşılaşıyor. Böyle zamanlarda elimizden, aşkın o büyük gücüne inanmaktan başka bir şey gelmez.
Bazen ağlarken ne kadar güçlü olduğumuzu anlarız, bazen gülerken. Böylece güç güçsüzlükle, mutluluk mutsuzlukla sarmalanır. Bütün bu gelgitler, yaşamın ta kendisidir.
Ya da şöyle diyelim mutlak bir başarı ya da mutluluk yoktur belki de. Nasıl başarısızlık durumsal ve geçici anlamlar taşırsa, başarıda öyledir. Rastlantıya göre yaşarız doğrunun ve yanlışın dışında.
Oysa yaşamda hiçbir sorunun ezberlediğimiz türden paket çözümleri ve reçeteleri yoktur. Bu yüzden yaşam, her gün yeniden başlayan ve içinde sayısız bilinmezlikler taşıyan bir serüvendir, düşü,n her derde deva çözümleri ve tekdüze bakış açıları, çoğu kez bu günün ve yarının yaşanmamış güzelliklerini gölgeler.
Gerçekten hayatın bir kullanma kılavuzunun olmaması, çok üzücü ve düşündürücü bir durumdur!
Keşke böyle olmasaydı diyebilirsiniz, ancak ne yazık ki hayat yaşanmadan, üstelik gerçekten yaşanmadan anlaşılamıyor.
Hayat boştur diyenlere ise, hiç olmazsa bu size ait bir düşünce midir? Diye sormak gerekebilir. Hem hayat boşsa, bunu söylemek de boştur. Yeterince doldurulmadığı için boş kalmış olabilir mi?
Bu arada her şeyin geçici ve anlamsız olduğunu söyleyenlere, ölümün bile yok edemeyeceği güzellikler olduğunu anımsatalım. Dünyanın neredeyse her bölgesinde yaşam var, dolayısıyla acılar var, hüzünler ve sevinçler var.
Hepimizin ortak isteği, yaşamın gerçekten ne olduğunu bilmek, ona erişmek hatta bir ölçüde onu ele geçirmektir. Bu insan olmanın doğal bir sonucu olarak algılanması gereken sıradan ve masum bir istek, ancak ya yaşamın içinde çözülmesi gereken bir sırrı yoksa…
Bu noktada yaşamın sırrını değil ama yaşama bilgeliğinin sırrını aramakla mı yetinmeliyiz acaba.
Dünyada hepimiz için bir şey var. Yapılacak büyük işler var, küçük işler var. Yapacağınız iş size en yakın iştir.
Hayat çoğu kez üst üste yığılmış yükümlülükler ve günlük sıkıcı işler arasında içinde bilinçsizce geçilen bir gölgeler dünyasına benzer. Sınırları çizilmiş ve bize sanki sonsuz kere tekrar edecekmiş gibi gelen etkinliklerin birini, ötekinden ayırmanın ne anlamı olabilir ki. Herkes öyle yaptığına göre, bizde önümüze çıkanı yaşamalı, bu günün işini yarına bırakmayacağımız gibi, bu günün eğlencesini de yarına bırakmamalıyız. Derin bir duyarlık ve keskin bir farkındalık bilincine sahip olmalıyız.
Kısaca, bu anlayış yaşamın eşsiz ve benzersiz bir armağan olduğu inancını tanımlamaktadır. Gerçekte yaşamın her anı diğerinden farklı ve benzersizdir. Her şey bir kez yaşanır, başka bir anlatımla, yaşamın her anı biriciktir.
Sağlıklı insan, yaşadığı anların bir kez daha tekrar edilemeyeceğini bildiği için, yaşama karşı derin bir saygı duyar…