Yorgunluk yalnızca fiziki bir netice olarak görülemez. Manen yorgunuz, psikolojik yorgunluk var üzerimizde, selam verirken farklı, ayrılırken farklı, uzaklaştıktan sonra farklı çehrelere bürünmelerin yaşattığı yorgunluklar var. Kısaca ülke insanı yorgun… Bu durum, siyaseten meydanlara da, anketlere de, ikili ilişkilere de yansıyor. Sanırım bu yorgunluğu görmesi gerekenler çok yoğun oysa bu yorgunluk hayra alamet değil… Şartların ağırlığından ziyade anlaşılmamak, anlamaya çalışanların yokluğu yoruyor veya anlarlar diye umduklarımızın vurdumduymazlığı… Kapıdan görünüp, sahte tebessümlerle “işler nasıl, derdinizi biliyoruz, çaresini de biliyoruz, yakında halledeceğiz” diyenlerin aslında “herkes işine baksın, biz işimize bakıyoruz” tarzıdır ülkeyi yoran…

Kadınlar da erkekler de yorgun. Yorgunluğun çok sebebi var. Mesela kadınlar hep kendileri üzerinden gündem saptırmaların yaşanmasından yorgun. Erkekler ve kadınlar anlaşılamamaktan yorgun.

Çare derdine düşenlerin günün sonunda yaşadığı yorgunluk bir hayal kırıklığı yaşatır ve Can Yücel’in ifadeleriyle: Ve iner erenler katına yorgunluk/ Kapanır sükun üzre kitaplar! Ya da anlamak için değil iş olsun diye ilgilenmiş yapanların yaşattığı yorgunluklar vardır; Cemal Süreyya’nın ifadesiyle “Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yorgunum”

Bu ülkenin yorgunluğunu kim görmeli aslında?

İktidar veya muhalefet, siyasiler…

Siyasilere rapor sunması gerekenler…

Peki bu yorgunluk “sağlığınıza duacıyız efendim” tarzıyla yaklaşılırsa, görülebilir mi, anlaşılabilir mi?

Zannetmiyorum!

İlgili olmak gerekiyor.

Dert etmek gerekiyor.

Samimi bakışlar ile bakmak, cevabı üzerinde samimiyetle durulacak sorular sormak gerekiyor.

Bakışları, soruları, sorunları, yorgunluk veren halleri ve sonuçları yürek ve aklın ortak defterine yazmak gerekiyor.

“Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;/Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!” diyor Necip Fazıl Kısakürek!

Misafir edildiği evde, bütün imkânlarını kullanarak etli bir yemek hazırlayan öğrenciye “hani açtınız, paranız yoktu, bu bolluk nereden” diyen biri ülkenin yorgunluğunu anlayamaz. Haliyle ülkenin halini bütün hakikatiyle anlayıp aktarabilecek ehil insanlar bulmak gerekiyor.

Milyon dolar tezgâhları kurup, paslaşan, sonra kavgaya tutuşan insanlar ülkenin yorgunluğunu anlayamaz. Haliyle helalden ödün vermeyen insanlarla sahaya inmek gerekiyor.

Eleştirileri can kulağıyla dinleyip, “aslında ne demek istiyorlar” sorusunun cevabını arayanlarla sahada olmak gerekiyor. Tuzu kuru, kolay kazanmanın rahatlığı ve gülücükleriyle sahaya inenler ülkenin yorgunluğunu anlayamayacağı gibi yönetenlerin işini giderek zorlaştırır.

Yorgunluk sandığa yansır mı, elbette yansır!

Yorgunluk umutsuzluk doğurur mu, elbette doğurur! Kimse bu yorgunluğu “ümit var olunuz, Müslüman umudunu hep diri tutar” diye geçiştiremez. Geçiştiren ummadığı sonuçlarla karşılaşır.

İşin doğrusu, ülkenin yorgunluğuna kafa yormayı gereksiz görenler, ne siyaset kadrolarında, ne idari kadrolarda yer almamalı zira hem bu dünyada hem sorgu gününde işlerini zorlaştırıyorlar.