“Beni anlamayışından acıyan,

Bazen koparıyorum düğmeleri…
Anlamak hep bir ilmik hatasıdır,
Gözlerin çok güzel olsa da elin kanayabilir
Biz iyi terzilerin erken öldüğü kumaşlarız…”

Nihat ÖZDAL


USTA, şarkılar eskidi, yeni kıyılara gitmeye mecalim yok. Uzun bir yorgunluğum ben, gecesini unutan. Zamanın ruhu öldü, ruhsuz bir çağın çarpık geometrileri içinde dönüp dolaşmaktan yorgunum. Şehirlerin siluetleri soluk, sokaklar yalnızca göçebe bir ritimde dalgalanıyor.
USTA, insan bir muammadır. İnsan için en büyük boşluk, kendi içindeki boşluktur. Her şeyle başa çıkma şansınız vardır; ancak insan kendi boşluğunda boğulur. İnsan, kendini anlatamaz, kelimeler dilin ucuna gelmeyi reddeder, lal bir alfabeye teslim olur. İnsan bir muammadır; kendi anlamını çözemez, anlamları biriktirir ancak anlam dizgesine yerleştiremez.
USTA, insan düğmelerini koparan bir delidir bazen. Yorulmaktan yorulur, aklın getirdiği sorumluluğu anlamsızlaştırır. Dünya, boş bir hikâyenin kapağı olur yalnızca. Gittikçe derinleşen bir denizde, durmadan bir dip dalga arar. Ustalık yoktur bunun içinde, belki acemilik, belki boş vermişlik. Yılgınlıktır hafızayı sürekli tırmalayan, yalnızlıktır kocaman kalabalıkların söylediği…
USTA, bana bir şarkıdan söz et mesela, bir sesten, bir avazdan. Eski bir aşktan, yıkılmış bir duvardan, uzak, bir sisten… Bana eskimiş bir gülüşten söz et, kendini alıp gelen, bütün yalnızlıkların sesinden. Bir ses ver usta, yanılgılarımızı yüzümüze vuran, akşamüstlerimize ayna tutan. Belki bir gölgeden bir fidan fışkırır, bir ozandan payımıza güzel bir düş kalır, bir kırık hava.
USTA, bir ilmik at hayata, uzasın gölgesi bir söğüt ağacının. Çocukların gözleri gülsün, ödünç bir sonbaharın kıyısında odun ateşinde bir çayın kokusunda, bir ilmik at hayata.
USTA, “Biz iyi terzilerin erken öldüğü kumaşlarız…” bir düğmenin inceliğini, nezaketi, naifliği biliriz. Zaman kendi yatağında akarken, insan kendi düşlerinde yorulur, gidemediği yolların uzaklığına yenilir. Bir hayatın bütün yükünü sırtlar ve kendi şehrinin gerdanına bir gerdanlık olmayı yeğler. Belki de kendi kumaşından kendini koparmış bir düğmenin yalnızlığı… Bir şairin bozkır satırları…