İnsanoğlu kendini her zaman kusursuz olarak görür. Hiç bir olumsuzluğu kendine yakıştıramaz..Halbuki yaşam hatalarla doludur. Bu hatalar koşullara bağlı, bazen de kendiliğinden oluşabilir. Yapılan hatalardan kurtulmak zekayla doğru orantılıdır. İyi niyetle yapılan hatalar affedilebilir. Yazmak istediğimi bir örnekle anlatayım.

     Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşer ki; dayanamayıp bir armut çalar..

     Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkarırlar.

Hırsız imparatoru görünce ona şöyle der;

   "Değerli efendim…

     Çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum.

Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."

     İmparator dudak büker;

    "Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki..?" der.

      Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;

     "Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.."

      İmparator kahkaha atarak;

     "Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." der.

     Yoksul adam;

     "Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım..

      Bu tohumu ekecek kişinin bazı özelliklere sahip olması gerekir…"

      "Neymiş bu özellikler..?" der İmparator.

       Yoksul Adam başlar sıralamaya;

       Çalmamış, çırpmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, kayırmamış, zulmetmemiş; merhamet sahibi, yalan söylememiş biri olmalıdır. Tohum o zaman gücünü gösterir; aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Bu yüzden de İmparatorum, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.." der.

        İmparator irkilir, suratını asılır, bir süre düşünür ve sonra hırçın bir sesle;

       "Ben İmparatorum, bahçıvan değil; o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim." der...

        Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca, başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz eder;

      "Ben ekim-biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim.

Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.."

        Hazinedar başı da hemen bir bahane bulur ve bu görevi başkasına devreder. Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçınır…

       Derin bir sessizlik oluşur.  İmparator, bir süre düşünür ve uyanır. Olayın inceliğinin ve esprisinin farkına varır.

       "İki ucu da pis değnek" misali bir durumdur. Devam etse, battıkça batacaklardır.

        Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik bakar ve;

       "Hadi bakalım, bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." der.

        Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için atar. Herkesin de ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini ibretle izler. Sonra da acı dolu ve muzipçe gülerek;

       "Bas git be adam; bugünlük bu ders hepimize yeter.." der.

        Hani İncilde de vardır ya; Hz. İsa huzura getirilen, suçlanan ve öldürülmesi istenen kadına:

        "Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın..!" demiş de; taşlayacak kimse çıkmamış ya…

         Sevgili dostlar aslında ortada bir yanlışlık veya eksiklik varsa inanın onu yapan kadar bizde suçluyuz. Eğitimimiz suçlu, Öğretilenler suçlu, sistem suçlu. Hep beraber arınmadığımız sürece hepimizde kirli sayılırız. Bu kadar acımazsızlık ve duyarsızlığın yaşandığı, bananeciliğin pik yaptığı dönemde ‘’iğneyi kendimize,çuvaldızı başkasına batıralım.’’

          O tohumu  siz ekebilir misiniz?