Ağıt deyip geçmeyin! Hele bir dinleyin ne anlatır ağıtlar. Niçin ağlar, dövünür sevinmek varken? Mutlu olmak dururken neden dertlenir? Durup dururken gurbetten, hasretten, ayrılıktan niye söz eder acaba?

Bir ağıda kulak verirsin, ciğerlerini parçalar, üstünü başını yırtar, saçlarını yolar, dertlerini döker ortaya. Gidip de gelmeyenleri sevip de kavuşamayanları yaşarız onda. Genç yaşta kaybettiklerimiz, sevdiklerimizin başına gelen kötü olaylar hep ağıtlara yüklü.
Can kulağıyla dinleyin hele ne anlatıyor ağıtlar. Size, sosyal yaşamın içinden hangilerini ulaştırıyor. Bir dinleyin hele! Hayatla ilgili hangi dertlerin sebep ve sonuçlarından söz ediyor, ne gibi dersler veriyor. Bir dinleyin hele!
Müziğin evrenselliğinden sıkça söz edilir. Ancak her toplumun müzik anlayışı farklıdır. Kendi kültürleriyle yoğunlaşır, kendi bakış açılarıyla anlam yükler yaşamlarına…
Batılı birini müzik dinlerken görürseniz iyi izleyin. Bize farklı gelen çok gürültülü, belki de olabildiğince hareketli müzik eşliğinde hoplayıp zıplarken görürsünüz onu. Mutludur. Gündüz, iş yerinde ya da hayatın içinde yaşadıklarını unutmak istercesine tepinir durur. Kafasını, vücudunun her yerini sallar. Ya da bize öyle gelir.
Benim milletim ise başka toplumlara benzemez; benim insanım “Çal bir uzun hava da dinleyelim” der. Neden acaba? Düşündünüz mü hiç? Belki de günlük telaşının içinde unuttuğu hayatın bazı bölümlerini yeniden hatırlamak istemiştir. Gücünün yetmediği doğa olaylarını, sosyal hadiseden etkileşimini dışa vurmak isteğindedir. Bu duygularla dopdoluyken dinledikleri onu rahatlatır.
“Ağ gül seni camekânda görmüşler” derken sevdiği, kıskandığı, kendisine vermedikleri güzelin fotoğrafını çerçevelenmiş olarak başkalarının görmesinden etkilenişini anlatır bize.
“Celal Oğlan” ağıtında ise yokluktan sevdiğine kavuşabilmek için gurbete giden, para kazanıp geri dönmek isterken canından olan bir Anadolu delikanlısının öyküsünü dinlemez miyiz?
Ağıtlar bizi anlatan gerçeklerdir. Ders çıkarabilirsek ne mutlu bizlere.
Şimdi bir ağıtta ben ikram ediyorum siz değerli okuyucularıma. Varın siz değerlendirin!


Yüzbaşı Gökhan Ertan

Yıl iki bin on iki, yirmi iki haziran,
Toprağın çocuğuydu, yüreği hızlı atan.
Alnında nur görünce adeta durdu zaman,
Bir melek göğe çıktı, tek endişesi vatan,
Yiğit akıncı beyi Yüzbaşı Gökhan Ertan.

Sesini duyan düşman tatlı canından bezer,
Ona yan bakanların durmaz başını ezer.
Ay yıldızlı bayrağı dalgalandırır gezer,
Bir melek göğe çıktı, tek endişesi vatan,
Yiğit akıncı beyi Yüzbaşı Gökhan Ertan.

İnsanların barışı varlığıyla kollanır,
Onu gören hainler inlerine yollanır.
Yürüyünce cihanda, yer-gök ürker, sallanır,
Bir melek göğe çıktı, tek endişesi vatan,
Yiğit akıncı beyi Yüzbaşı Gökhan Ertan.

Bayrak için göklere kanatlarını açtı,
Güven verdi yurduna, âleme korku saçtı.
Daha otuz yaşında sonsuz cennete uçtu,
Bir melek göğe çıktı, tek endişesi vatan,
Yiğit akıncı beyi Yüzbaşı Gökhan Ertan.

Şahadetin şerbeti, müjdeleyen iklimdi
Çıkmadı karşısına, kahpece vuran kimdi?
Peygamberin yanında nöbette durur şimdi,
Bir melek göğe çıktı, tek endişesi vatan,
Yiğit akıncı beyi Yüzbaşı Gökhan Ertan