Yeşilyurtluların bağlarının bahçelerinin bulunduğu Taftacık mevkiine giderken Davullupınar’ın karşısındaki düzlüğü yöre halkı Gelin Yurdu/Düğün Yurdu olarak adlandırır. Çünkü bu düzlük düğün dernek kurulup iki genç evleneceği zaman kimsenin eli ayağı birbirine dolaşmasın, kolayca aş pişirilip yensin, insanlar rahat oynayıp halaylar çeksin diye düğün yapmak için tercih edilirmiş. Uzak yakın çevreden düğüne gelenler neşeli bir biçimde yer, içer, eğlenirlermiş.

Rivayetlerden birine göre, bu günlerden üç beş asır önce, gecenin geç vaktinde Yeşilyurtlu iki kişinin yolu Düğün Yurdu’na düşer. Düğün dernek olduğunu bilmeden, habersiz varırlar kalabalığın üstüne. O yörede yaşayanlar kısa olduğundan meydanda kısa kısa adamlar görürler. Ellerinde alev çıkaran kazma sapı gibi odunlar, ortaya düşmüş çalıp oynamaktadırlar. Korkudan dilleri tutulur. Konuşmak isteseler de konuşamaz, bir köşeye sinip izlerler. Düğün alayı dağılıp gidince sessizce Yeşilyurt’a dönerler. Bir süre kimseye bir şey diyemezler. Aradan günler aylar geçer başlarına geleni yakınlarına anlatmaya başlarlar. Hikâyeyi duyanlar Düğün Yurdu’nun tekin bir yer olmadığını düşünür ve mecbur olmadıkça kimse oralara gitmez olur. Gelin Yurdu/Düğün Yurdu ile ilgili anlatılan bir başka rivayete göre, o yörede yaşayan insanlar birbirlerine çok bağlıymış. Sıkıntısı olana yakınlarda olanlar yardıma koşarmış. İşi yarım kalana imece usulüyle destek verir yardımcı olurlarmış. Konu komşu eksiği noksanı olanın ihtiyacını giderir, gül gibi geçinip giderlermiş. Bir evde ne yemek pişerse herkeste aynı yemek pişirilirmiş. Diğer evde yapılan değişik yemek kokusu komşuya gider, onların da canı çeker, aynı yemekten yapamazlarsa üzülürler, huzursuz olurlar düşüncesiyle buna çok dikkat ederlermiş. O gün ne yemek yapılacaksa köyün beyinin kızı tarafından evden eve duyurulur, hiçbir evde başka yemek kazana konmazmış. Bir gün yakın köylerin birinden bu köye bir gelin gelir. Yeni gelin kocasının gönlünü kazanmak için yemek konusunda kendisine yapılan uyarılara aldırış etmeden baba evinde öğrendiği en güzel yemeği pişirir. Akşam kocası bahçede işini bitirip eve dönünce kıyamet kopar. Adam karısının geleneklere uymayıp sofraya herkesten farklı yemek koyduğunu görünce deliye döner. Alır eline kazmayı damdan başlayıp duvarlardan çıkar. Babasından dedesinden kalan evi yıkar. Bir yandan evi yıkar, bir yandan da, “Aş karıştı, iş karıştı,” diye yüksek sesle kendi kendine konuşur. Önce neden böyle davrandığını anlayamayan komşuları, bu sözleri duyunca durumu anlar ve köyde kazmayı eline alan herkes evini yıkmaya başlar. Evin damından, duvarından söktükleri direkleri, hezenleri ve ev eşyalarını yanlarına alır, başka yere göçerler. Birliğin bozulmasına şiddetle karşı olduklarını ortaya koyarlar. Göçtükleri yerde yeniden bir olurlar, iri olurlar, diri olurlar. Olayın geçtiği yer bugün de kendi adlarıyla söylenmektedir. Aynı yerde yaşayan aileye mensup olanlar Kölükoğulları olarak bilinen kabiledir. Günümüzde Tepecik adını taşıyan yere yerleşmişler. Tepecik’ten bakınca eski yurtları olan Gelin Yurdu hâlâ görünmektedir. Zaman zaman eski yurtlarını seyredip iç geçirirler. Aynı aile birlik beraberlik içinde, dayanışmalarını sürdürerek hayatlarına devam etmektedirler.