Kaderin esas anlamı ”Allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi” demektir. Dikkat edersek insan iradesini yok saymıyor. Yani bilmek ayrı yapmak ayrıdır. Bilen Allah’tır, yapan kuldur. Buradaki ince nokta; Allah bildiği için yapmıyoruz, biz yapacağımız için Allah biliyor. Zaten Allah’ın geleceği bilmemesi düşünülemez. Bilmezse yaratıcı olmaz…
İnsanlar elbette ki, kaderleri çizilmiş ve biliniyor Allah katında! Çünkü Allah’ın sonsuz ilmi var. Yani bizim ne zaman doğacağımızı bebekken nasıl bir şekle sahip olacağımızı kaç yaşında öleceğimizi Allah’ın bizim ne yapacağımızı bilmesi, kader defterimize yazması ilimdir bu ilim neye tabidir elbette, malum olan bizim fiillerimize ve yapacaklarımıza tabiidir. Yani biz yapacağımız için Allah bilmiştir. Yoksa Allah bildi diye biz mecburen yapmamaktayız. Allah’u Teâla’nın bizimle ilgili neyi bildiğini biz bilmiyoruz, o itibarla biz Allah’u Teâla’nın bilgisine göre değil, bildirmesine göre yaşarız. Mesela Canab’ı Hak, meyhaneye gitmenin haram, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu insanlara bildirmiş bulunmaktadır. İnsanın bedeni ise kendi iradesi ile her iki yere de, gitmeye müsait bir yapıdadır.
Şöyle ki; Kaderi ikiye ayırabiliriz: Izdırari kader ve İhtiyari kader.
“Izdırari kader ”de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen irademiz dışında yazılmış. Dünyaya geleceğimiz yer, annemiz, babamız, şeklimiz, kabiliyetlerimiz ızdırari kaderimizin konusu. Bunlara kendimiz karar veremeyiz. Bunun gibi kaderimizden dolayı mesuliyetimiz de yok.
“İhtiyari” ikinci kısım kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak, Allah ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, kendi isteğimizle yaptığımız işlerde var. Yemek, içmek, konuşmak, yürümek gibi fiillerde karar veren biziz. Zayıf da olsa bir irademiz, az da olsa bir ilmimiz, cılız da olsa bir gücümüz var. Yol kavşağında hangi yoldan gideceğimize kendimiz karar veriyoruz. Hayat ise, yol kavşaklarıyla dolu. Şu halde, bilerek tercih ettiğimiz, hiçbir zorlamaya maruz kalmaksızın karar verip işlediğimiz bir suçu, kendimizden başka kime yükleyebiliriz?
Örneğin; Allah dostu evliyadan bir öğretmen düşünelim. Öğrencilerinden birisine “yarın şu kitaptan imtihan edeceğim” diyor. Fakat öğretmen Allah’ın izniyle onun, filim, maç, oyun, eğlence derken sabah okula çalışmadan geleceğini bilerek, akşamdan karnesine “0” yazıyor. Ertesi sabah öğrenci sorulan sorulara cevap veremiyor ve sıfırı hak ettiğini bildiği anda, öğretmen cebinden not defterini çıkarıp, “ senin çalışmayıp sıfır alacağını bildiğim için, önceden deftere sıfır yazmıştım” diyor. Buna karşı öğrenci “ Hocam sen sıfır yazdığın için ben sıfır aldım. Yoksa geçer puan yazsaydın geçerdim “ diyebilir mi?
Demek ki Allah yazdığı için biz yapmıyoruz, bizim yapacağımız şeyleri bilerek Allah yazıyor. İşte buna “kader” diyoruz.
İnsanın “cüz-i ihtiyari” adı verilen iradesi, önemsiz gibi görülmekle beraber, kâinatta geçerli olan kanunlardan istifade ederek, büyük işlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır. Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüsse geçmesidir. Dolayısıyla da gideceği yerin mükâfatı veya cezası o insana ait olmaktadır…
Dikkat edilirse, kaderi bahane ederek, “benim ne suçum var” diyen kişinin, iradeyi yok saydığı görülür. Hâlbuki ki, vicdanen her insan, yaptıklarından sorumlu olduğunu unutmamalıdır…