Eski Malatya’da halk arasında anlatıldığına göre, yörede yakışıklı bir bey yaşar. Boylu poslu, kaytan bıyıklı, giyim kuşamına çok özen gösteren bu bey bir türlü evlenecek bir kız bulamaz. Yakınları, evlenip çoluk çocuğa karışmasının zamanının çoktan geçtiğini söyleseler de o bir türlü evlenmeye karar veremez.

Gel zaman git zaman bey bir kervanla Eski Malatya’ya gelen bir Rum kızını görür, ona âşık olur. Allah’a şöyle yalvarır: “Allah’ım bu kızı bana nasip et de evlat yüzü gösterme.” Beyin bu duası kabul olur. Kızı babasından ister. Hıristiyan olan baba önce kızını vermek istemez. Fakat kızının da beye gönlünün olduğunu öğrenince beyden kırk torun ister. Ancak bu şekilde kızının Müslüman olmasına izin vereceğini ve hayatları boyunca onlara destek olacağını söyler. Allah’a yaptığı duayı unutan bey bu şartı kabul eder. Müslüman olan sevgilisi ile evlenir. Uzun süre çocukları olmaz. Bey karısını kaybetme korkusuyla devrin hekimlerini dolaşır. Bir türlü derdinin dermanını bulamaz. O devirde Eski

Malatya’da yaşayan bir Allah dostunu ziyaret eder. Ondan yardım ister. Bu ulu kişi daha önce Allah’a vermiş olduğu sözü beye hatırlatır. Beye okuması için çeşitli dualar öğretir. Bey evine döndükten sonra öğrendiği duaları okur ve uykuya dalar. Uykusunda rüya görür. Rüyasına bir anlam veremez. Yeniden ulu kişiye gider. Ermiş adam beyin rüyasının yorumunu yapar. Kırk oğlunun doğacağını ancak bunların hiçbirinin uzun süre yaşamayacağını söyler. Ölen çocukları bir tepeye gömmesini öğütler. Bey ölen her oğlunu ermişin tavsiyesine uyarak kendi elleriyle Eski Malatya yakınındaki bir tepeye defneder. Tepeye beşik şeklinde bir taş koyar. Bu olay şehir halkı üzerinde büyük tesir yaratır. Böylece burası halkın gözünde kutsal bir yer hâline gelir. Günü gelince Bey ile karısı da vefat ederler. Eski Malatyalılar onları da aynı tepeye defnederler. Yöre halkı tarafından Kırk Kardeşler diye anılan bu mezarlık kutsal kabul edilir.