Şehrimizin bugünkü konumundan ve işlevinden, ne kentimizi yönetenler memnun, ne de yönetilenler olarak bizler memnunuz. Yıllarca kenti yönetenlerle, yönetilenler, bir türlü beraberlik sağlayamamış. Hemşerilerimiz kentin ‘sahibi’ olacaklarına ‘sakini’ olmaya çalışarak, hep sahip aramaya koyulmuşlardır. Yöneticiler de kendilerine uygun gelen sahipliği bir türlü bırakmak zahmetine katlanmayarak, şehrin sakinleri olan hemşerileri ile birlikte kenti yönetmeye kalkmamışlar, alışmamışlardır. Hemşerilerinin söz ve düşüncelerine önem vermemişlerdir. Her ağızlarını açtıklarında katılımdan demokrasiden söz etmişler, ama hak getire. Bu nedenle de yanlış üzerine yanlış yapmışlardır. Gelin öz eleştiriyi, yani çuvaldızı kendimize birlikte batıralım. Şehrimizdeki olumsuzlukları birlikte yaşıyorsak, acıyı da birlikte hissedelim. Önce şu uyarıyı kendimize yapalım. Bugüne kadar şehrimizin gelişimini doğru okuyamayan yöneticilerimizi neden zamanında birlikte sorgulayarak, önerilerimizi yüksek sesle dile getirmedik, getiremedik. Yoksa her birimizin kişisel ve örgütsel çıkarımız daha mı ağır bastı! Şehir rantları her geçen gün katlanarak artmaktadır. Kentin bir bölgesinde metre karesi bir lira olan bir arazi parçası, şuyulandırmaya açılınca, binlerle ifade edilecek artışı beraberinde getirmektedir. Kentin arazi sahipleri, yapsatçıları, mühendisleri, hukukçuları, esnafı ile birlikte oluşan bu pazara, herkesin üşüşmesi sonucu koca bir rant pazarı oluşuyor ve bu da şu veya bu şekilde yağmayı birlikte getiriyor. Ondan sonra ne şehrin yeşilini, ne geleceğini, ne de planını kimse düşünmüyor. Siyasiler de gelecek seçim kaygısı ile bu yağmaya göz yumuyorlar. Demek ki yanlışı, yani kent arazilerinin yağmalanmasını karşılıklı olarak birlikte oluşturuyoruz. Bu yanlışı kenti yönetenler ve yönetilenler olarak birlikte oluşturmuşsak buradan da birlikte çıkmak zorundayız. Şimdi bu yanlıştan dönmek ve geleceğimize yön vermek için bir fırsat doğmuş. Kentimizin Anayasası olan ‘1/25000Çevre Düzeni Planı’ önümüze gelmiş. Ne kaybedecek zamanımız ne de lüksümüz var. Bu ‘planın’ yapılmasına hemşeriler olarak bizler bu kez doğru teşhis koyamaz, yönlendiremez ve sahip çıkamazsak, bundan sonra kimseye söyleyecek sözümüz kalmaz. Şehrimizin ‘yıkılacak duvarlarının!’ altında birlikte kalacağımızı bir kez dahi aklımızdan çıkarmamamız gerekir diye düşünüyorum. O zaman kısaca dünden bugüne şehrimizin ‘plan’ anlayışına ve plansızlığına nereden, nasıl geldik ona bir göz atalım.
Önce bir kavram olarak ‘plan’ nedir? ‘PLAN:’ Öz olarak;‘Neyi, ne zaman, niçin ve nasıl yapacağımızı bize gösteren bir taslaktır. Onun içini dolduracağımız projelerle hayat bulur ve yaşama geçer.
’ 1- Şehrimiz Cumhuriyetin ilk yıllarında; Yeni (Teze) Cami çevresinde ‘Çarşıdan’ oluşan bir mekânda nüfus yoğunluğunu toplamıştı. Şehrin bütün canlılığı ve kalbini bu 300 metre çaplı, bir hektarı bulmayan mekân oluşturuyordu. Halen bugün dahi evden çıkarken ev halkından biri çarşıya gidiyorum derken, bu mekân akla gelmektedir. O günden bugüne ikinci bir ‘çarşı!’ mekânı oluşturamadık. Neden?
2- 1927 yılı İlimiz Toplam Nüfusu (305.738) olup, Şehir merkezimizin Nüfusu (20.399’dır.) Toplam nüfus içindeki şehrimizin oran ise (6,67’dir.)Kaynak: DİE
3- İlk Belediye Başkanımız Hasan Derinkök (1924-1928) arası görev yapıyor. Plan denen kavramı kimse bilmiyor. Şehir bir canlı organizma olarak kendiliğinden gelişiyor, serpiliyor.
4- 1930’lı yılların ortalarına doğru Sıtmapınarı’ndan Çarşı Merkezine doğru İnönü Caddesi açılıyor. 1931 yılında Demiryolu Şehrimize ulaşıyor.1939 yıllarında Sümer Bez ve Tekel Tütün Fabrikaları kuruluyor. Demiryolunun bir hattı İstasyondan başlayarak bugünkü Çevre Yolundan Çarşı Merkezine doğru uzanırken, bir hat Sümer Bez Fabrikasına giriş yapıyor. Çarşı Merkezine uzanan demiryolu hattı o bugünkü Defterdarlığın önünde ‘Küçük İstasyon’ adıyla son durağını oluşturuyor. Buradan İstasyona ve çarşıya yolcuları bir yandan taşırken, bir yandan da, demiryolunda çalışan personeline hizmet veriyor. Yapılan yapıların ve yolların hiçbirinin o tarihlerde şehrin planı olmadığı için plana işlendiği görülmemiştir.
5- 1940’lı yılların başı; Fransız şehircisi HenriProst’un, Şehrimizi 40 bin şehir nüfusuna göre bir ‘Bahçe şehir’ olarak düşündüğü ve ona göre bir plan yaptığı Yurt Ansiklopedisinin 5468’inci sayfasında yazıyor. Ancak bugüne kadar böyle bir planın varlığı Belediye kayıtlarında bulunamamıştır.
6- 1940’lı yılların sonuna gelindiğinde şehrin nüfusunun hızlı bir artış gösterdiği söylenemez.1950 yıllarının başında İl Toplam Nüfusu (481.386) olup, Şehir Merkezimizin Nüfusu (49.077’dir.) Toplam Nüfus İçindeki Şehrimizin oranı (10.19’dır.) Kaynak: DİE
7- 1940’ların sonuna yaklaştıkça, ‘Marşal’ yardımları ülkemize girmeye başlıyor. Türkiye genelinde traktör sayısı 1700’e ulaşıyor. Yavaş da olsa tarımdan kopuş, yani köyden şehre akış başlıyor. Ne şehrin yöneticileri ne de şehir ahalisi bu yakın tehlikeyi görüp plana sarılmıyorlar. Şehir gelişen nüfusuyla birlikte kendiliğinden gelişimini ve büyümesini sürdürüyor, ilerliyor.
8- 1954 yılına geldiğinde bir plan yapılıyor. Bu planın kapsadığı alan ancak 1200 hektar’dır. Sevgili hemşerilerim sizlere bir fikir vermesi açısından 2011 yılı sonu itibarıyla, Belediyemizin şu andaki Mücavir Alanı dahil, 20.000 bin hektar büyüklüğündeki bir alanı kapsamaktadır. Şimdi Şehrimizin mücavir alanını 20 kez küçültün,1954 yılında elimizde bulunan planın kapsadığı alanı düşünün. ‘Kuzeyde; Yeşiltepe, Melekbaba. Doğuda; Uçbağlar. Güneyde; Karakavak Bölgeleri ile Çarmuzu, Kaynarca, Kiltepe, Kernek, Samanarkı, Çilesiz’ Mahalleleri bu planda yoktur. Yeni Cami’nin nerdeyse bir kilometre dışı plana dahil edilmemiştir. Oysa bu yerlere çoktan köyden gelenlerce yerleşim ve gecekondulaşma başlamıştır.
Bu köşe yazımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.