Pandemi süreci, kontrol edemedikleri ve beklenmeyen bir durum olması sebebi ile hayata karşı güvensizliği, hayatta kalma kaygısını ve kaybetme korkusunu arttırdığı çok kritik bir dönem yaşıyoruz.
Uzun süreli evde kalmak, çoğu kişi ekonomik olarak da etkilendiğini göz ardı edemeyiz. Bu durum kişilerde stres seviyesini artırdığını görüyoruz. Ve elbette ki stresin sebep olduğu isteksizlik, mutsuzluk, unutkanlık alınganlık, ani ve kontrolsüz tepkiler, hem iş verimliliğini hem de diğer kişilerle olan ilişkiyi olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Bu virüs, toplumsal ve bireysel olan çoğu alışkanlıkları da değiştirdi. Çocuklar okula gidemiyor ve evden eğitim almaya çalışıyorlar. Anne babaların bir kısmı evden çalışıyorlar, bir kısmı ücretsiz izinde ve diğerleri de kendi işlerini kısıtlamalar nedeni ile yapamıyorlar. Sosyal mesafeyi arttırmak gerektiği için çocuklar, arkadaşları ve akrabaları ile görüşemiyor. Bulaşıcı hastalık salgınları, hepimizde hastalığın bize ve yakınlarımıza bulaşması korkusuna neden oluyor.
Kişilerde düzen değişikliği ise çoğu zaman kaygı yaratır. “kaygı” duygusu özellikle yeni normalde kendimizi korumakta bizlere yardımcı olacaktır. Kişinin yapısına göre kaygı duygusu farklı şekillerde etki gösterebiliyor.
Yani bazı kişiler ise panik halinde sağlıksız davranışlarda bulunabiliyor. Ancak “sağlıklı kaygı duygusu” kendilerini tehlikelerden koruyan bir duygudur.
En önemlisi, insanlarda uyum sağlama becerisi vardır. Bu zamana kadar birçok olay ve durum yaşandı, bir şekilde uyum sağladık ve hayatımıza devam ettik ve dünya genelinde halk sağlığını tehdit eden covit 19 salgını da bunlardan biri olmalıdır. Ancak bunun için, biraz zamana ihtiyacımız var. Bu süreçte bizler uzun süren karantina evresinden sonra “yeni normale uyum” sağlamakta güçlük yaşayabiliyoruz tabi ki…
Bu çok kritik ve zor, sürece uyum sağlamamızı kolaylaştıracak en önemli şey “olan durumu” kabullenmemizdir; diye düşünüyorum.
Geçmiş yaşantımızı bu günle karşılaştırmak yerine yeni normali kabul etmeliyiz. Elbette korkabilirsiniz, kişi belirsizlikten ve deneyimleşmediği şeylerden korkar. Bu duygu geçirdiğimiz dönem için normaldir ve zamanla azalacaktır.
Diğer taraftan toplumun, hiç değilse bir kısmının, medyanın yayınlarının, haberlerinin ve yorumlarının, etkisi altında kalması da doğal.
Şöyle ki; sık sık yapay bir gündemle gereksiz yere gerginlik ve huzursuzluk yaratıldığı da görmezlikten gelinemez.
Şu sıralar insanlara tahammül etmeniz ve sabır göstermeniz iyice zorlaşıyor. Bu süreçte gerginlik hat safhada. Çevremiz gergin ve kavgacı insanlarla dolu. İnsanlığımız dahi değişti neredeyse, yanlışlıkla dokunursa bile patlıyorlar, kavga hazır. Nerede o geçmişin nazik kibar, hatır sayan insanları…
Kısaca, şu dönemlerde sakin olmamız gereken bir dönemdir. Çünkü bir küçücük öfkenin ne gibi sonuçlar doğuracağını bilemeyiz.
Örneğin; birine bağırırsınız, bağırdığınız için onun ailesi yanına gelmeye çalışırken trafik kazası geçirebilir. Çünkü herkes gergin ve öfkeli, sizin öfkeniz başka birinin felaketi olabilir. Bu durumda hepimizin sakin davranması gerekmektedir. Ve toplumun ruh halini irdelemek her zaman kolay olmuyor…