Kuruluş amacı, genel olarak üreticinin ürününü doğal bir takım afetlere karşı koruyup güvence altına alarak üreticiye destek yoluyla ülke ekonomisine doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunmak olarak yazılır, çizilir, anlatılır.
Tarsim yetkilileri tarafından hem düzenlenen poliçelerde, hem de üreticiyi bu konuda bilgilendirmek amacıyla, bizzat yetkili ve sorumlu müdür ve yardımcıları aracılığı ile ilgili kuruluş ve katılımcılara, çiftçilere düzenledikleri toplantılarda sigortacılığın önemi anlatılarak çiftçiyi, üreticiyi ürünlerini sigorta ettirmeye teşvik etmeye çalışırlar.
Aslında bizim gibi üreticisinin bilinçsiz ve örgütsüz olan toplumlarda çok iyi bir çalışma. Sorun sorunlarının çözümüne yönelik toplantılara çiftçi, üretici neden ilgi gösterip katılmıyor.
Yetkililer nedense cevabını bildikleri bu soruya çokta cevap vermek istemezler.
Teori ve söylemde kulağa hoş gelen böylesi bir çalışma her nedense üreticiler tarafından pek rağbet görmez.
Çünkü poliçe ve sözleşme metinlerinde teorik olarak yazılı olanlar, Tarsim’in çiftçiyi bu konuda bilgilendirmeye yönelik olarak düzenlemiş olduğu toplantılarda söylenenler ile sahada, pratikte ki uygulamalar hep farklı olmuştur da ondan.
Sahada ki bu farklılık çiftçi ve üreticide doğal olarak Tarsim ve sigorta olayına karşı olumsuz bir ön yargının gelişmesine neden olmuştur.
Oluşan bu olumsuz ön yargıdan dolayı üretici çok zorunlu olmadıkça ürününü sigorta etmeye yanaşmıyor. Çünkü yarın ne ile karşılaşacağını bilmeden böylesi bir sözleşmeyi adeta kendisine karşı düzenlenmiş bir tuzak metin olarak değerlendiriyor.
Tıpkı bu yıl sözleşmenin hiç bir satırında olmayıp saha da sonradan eklenen ve Türk dil kurumu, internet sözlüğünde bile karşılığı olmayan fizyolojik hasar tanımlamasında olduğu gibi.
Öyle ki arazide hasar tespitine gelen Tarsim eksperleri, alan ile ilgili ziraat mühendisleri dahi sağlıklı, ikna edici, inandırıcı bir açıklama getiremiyorlar.
Bu yeni bir tespittir. Sene ye sözleşmelere yansıtılır. Diyorlar.
Soruyorum. Sordum bizzat Tarsim Bölge Müdürüne:
Sayın müdürüm bu fizyolojik olay nedir?
Sözlü cevabı aynen şu: Gece ve gündüz arasındaki aşırı sıcaklık farkının meyve üzerinde yaratığı etki.
Yani? Diyorum biraz daha somutlaştırır mısınız?
Sayın müdürüm aynen şöyle tanımlıyor;
Mesela diyor. “Gündüz 7,8 derece sıcak olan hava gece sıfırın altında 4,5 derecelere düşerse meyvenin gelişimi bundan etkilenir. Olay budur.”
İyi güzel de sayın müdürüm gündüz sıcaklığını göz önünde bulundurarak düzenlenen raporu değerlendirmeye alırken, neden eksinin altındaki sıcaklık değerlerini göz önünde bulundurmuyorsunuz?
Bu olmamakla birlikte buna biraz çağrışım yapan bir madde poliçenin, sigortada teminat kapsamı dışında kalan haller bölümünde aynen şöyle belirtilmiş.
a)Hava sıcaklığı 0 C’nin altına düşmediği halde, hava sıcaklığındaki ani değişiklikler nedeniyle üründe meydana gelen renk bozuklukları ve değer eksilmeleri,
Benzer tanımlama sahada hasar tespitine gelen eksperler tarafında yapılıyor. Ama nedense poliçede belirtilen 0’ların altındaki sıcaklık değeri hep görmezden geliniyor.
İşin düşündürücü tarafı hasar tespitine gelen eksperler,kendilerinin Tarsimden bağımsız olarak çalıştıklarını iddia ederken hasar esnasında Tarsim yetkilileri ve diğer eksperler ile sık sık telefon görüşmeleri yapmaları ve kendi kanaatlerine göre karar vermemeleridir.
Kaldı ki yine aynı hasar tespitine gelen hem eksperler, hem meteorolojik kaynaklar bölgede bir don olayının yaşandığını ve bundan dolayı bir çok bahçeye yaşanan don olayından dolayı hasar verilmiş, bu raporlar en son ekspertiz raporları ile de sabitleştirilmiştir.
Garip, düşündürücü ve etik olmayan aynı bölgede bitişik parsellerde birini sözleşmede var olan don hasarı verilmesi bir diğerinin sözleşmede tarifi bile olmayan sonradan sahada tanımlandırılarak gündeme sokulan fizyolojk olay ile geçiştirilip üreticiyi mağdur olmaya bizzat koruyucuyum diyen sigorta şirketi tarafından itilmesidir.
Böylesi bir uygulama ile karşılaşan çiftçi, üretici bir sonraki dönemde Tarsim hakkında ne düşünür acaba.
Zaten bilinçsiz ve örgütsüzlüğünden dolayı hem doğa,hem kendi kaderine terk edilen.Banka ve spekülatörlere boğazına kadar borçlu olan çiftçi bu pirim borçlarını nasıl ödeyecek.
Acaba Tarsim bu konuda çiftçi için devletten almış olduğu yüzde elli pirim katkı payını çiftçiye yansıtır mı? Tabi mümkün değil.
Acaba Tarsim yönetim kurulunda çiftçi adına temsilci bulunduran ziraat odaları bu soruna çiftçi lehine nasıl bir çözüm önerisi getirecek.!
Yine acaba bundan sonraki üretim dönemlerinde Tarsim poliçelerinde olmayan ne gibi fizyolojik, yada başka şatlar ve gerekçeler ile çifçinin karşısına çıkar.
Ve en önemlisi gerçekten hasar tespitleri için araziye çıkan eksperler kendilerinin ifade ettikleri gibi bağımsız kuruluşlar adına mı saha çıkıp raporlar hazırlayacak.
Ülkede siyasiler tarafından sık sık kullanılan kumpas olayı Tarsim tarafından acaba çiftçiye fizyolojik olay diye kuruluyor.
İşin içinde Tarsimin uğradığı bir ekonomik zarar varsa ve bu zarar fizyolojik kumpas adı altında zaten borç kapanına kısılmış olan çiftçilere ödettirilecek ise bunun ne Tarsime ne çiftçiye ne de ülke ve topluma bir getirisi olmaz. Aksine her kesim için çok ağır bedelleri olur.
Evin kirini halının altına süpürerek ancak soruna geçici bir çözüm getirebilir. Ama kirin kokusu biriktikçe herkesi boğar.