Öncelikle, insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik, Akla sahip oluşudur. İnsan aklını düşünceleri ile yönlendirebilen bir varlıktır. İnsanın düşünceleri varlığının oluşunu ve neden var olduğunu, sorgulamaktan geçer. Bir insanın bilinmesi gereken her şeye ulaşabilmesi düşünmek ve amaçlamak yani kendine hedef belirlemekten geçer. İnsanın düşünmesi her şeyi yapmak değildir, önemli olan kendine inancı ile başarı sağlamasıdır. Ben düşünüyorsam başarabilirim, yapabilirim, ben varım varlığımın kanıtı da, inancımdır demek anlamındadır. Her var oluş bir zamana rehin tutulmuştur, eğer insan zaman mühendisi olabilirse, zamanı ve kendini çözer, yaşamaktaki amaç, seni senden daha iyi bileni tanımaktır. Bu da seni var eden tüm noksan sıfatlardan Münezzeh olan olan “ALLAH’TIR.” “Düşünüyorum, o halde varım” Bu sözü söyleyen Fransız düşünür Descartes’e göre, bilginin kaynağında akıl vardır ve insan zihninde, doğumuyla birlikte bir takım düşünceler bulunur. Descartes, insan zihninin iki temel gücü olduğunu savunur. Bunlardan biri sezgi, diğeri de tümdengelimdir. Sezgi, onun düşüncesine göre, akılda hiçbir şüphe bırakmayan ve en yüksek açık olan bir kavrayış şeklidir. Tümdengelim ise sezgi yoluyla açık seçik olan, bilinen doğrulardan ve tam bir kesinlikle bilinen olgulardan sonuca ulaşmaktadır.

Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım” sözü de bu anlayışının bir ürünüdür. O’nun, düşüncelerine göre benliğimizi, çevremizi, o anda var olan her şeyi bir an için, gözlerimizi kapatıp yok farz edebiliriz. Ama o sırada, varlığını inkâr edemediğimiz tek şey, düşünmekte olduğumuzdur. O halde biz düşünen varlığızdır… Bu düşünceyle elde edilen sonuç, insanoğlunun ruh sahibi bir varlık olduğunun da kanıtıdır… Düşünce sahası insanın varlığının, en büyük temelini oluşturur. Düşüncemiz varlığımızın teminatı olduğu gibi, varlığımız düşüncemizin ortaya çıkışının, yegâne sebebidir. Yani, varlığımızın farkına düşünerek varıyoruz… Düşünme yetisi olmasaydı, hiçbir şeyi anlamlandıramayacak ve hiçbir şeyin bir önemi de kalmayacaktı.

İnsanın kuşku duyamayacağı tek şey düşünmektir. “Düşünmek erdemdir; insan düşündüğü sürece insan olma niteliğini kazanır; yani varoluşumun bir anlam kazanabilmesi için düşünmemiz gerekir.” Örnek vermek gerekirse; Bilinci kapalı şekilde yıllardır uyuyan hastaların uyanma ihtimalinin düşüklüğü, göz önüne alınarak fişlerinin çekilmesidir. Bir anlamda insan öldürme kabul edilmesi gereken eylem, ölen kişinin bilinci olmadığından, adeta yapılması gereken bir görev olarak algılanır. Oysaki o kişinin bir bilinci yoktur, sadece tüketmekte ve nefes almaktadır, düşünce üretmemektedir. O halde esasen yaşamamaktadır. Bazen, kaba saba deyişler içinde, tüm insanların kalbinin en derin yerlerinde, olup biteni çok iyi yansıtan bir imge bulunur. Bazen ise, “Akıl oldukça az rastlanır bir şeydir.” Dendiğini duyarız: Ne anlama gelir bu cümle acaba? Birçok insanda, bazı ön yargılar nedeniyle, daha gelişiminin başında takılıp kalmış bir mantık başlangıcı anlamına mı gelir? Şöyle ki; Bir mesele de çok sağlıklı bir şekilde, akıl yürüten insanın, başka bir mesele karşısında, göz göre göre ısrarla yanılacağı demektir… Başka bir örnek vermek gerekirse, ağaçların kesilmesi akla gelir.

Ağacın yaşaması hakikattir. Ancak bilinci olmadığı bize öğretildiğinde veya duygularımızla bu şekilde algılandığımızdan, bir insanın parmağını kopartmayı ahlaki bulmaz bundan kaçınırken, bir ağacın dalını kırmayı umursamıyor olabiliyoruz… Kısacası; Düşünmenin, var olmanın ön koşulu olduğu sonucu çıkarılabilmektedir. Bu sebepten ötürü, insanın özü düşünmektir dersek yanlış olmaz. Descartes’e göre her şeyden şüphe edebilir, fakat şüphe edildiğinden şüphe edilmemektedir. Yani düşündüğüm her an kuşkulanıyorum ve bu şekilde düşüncelerini oluşturuyor…