Başlığı okuyan dostlarımız, Hacı Bektaş Veli’nin Türk kültüründeki yeri ve önemi üzerinde duracağımızı anlamışlardır. Bektaşiliğe gelmeden önce Aleviliği de düşünmek gerekir. Anadolu’da yaşayan Aleviler, Hacı Bektaş Dergahına uzunca yıllar bağlı kaldılar. Hala da bağlılardır. Dergahın dışında kalan Ocaklı Alevilerin de dergahla ilişkileri devam etmiştir. Onun için Alevi-Bektaşi sözü bir arada kullanılır. Siyasal Literatürde Anadolu Aleviliği sözü Bektaşileri de kapsayacak şekilde kullanılıyor. Bektaşilerden söz edilince de Aleviler hatırlanıyor. Alevilik soydan sürerken Bektaşi tarikatına girenler de olur girmeyenler de.
Bektaşi tarikatının oluşumu Hacı Bektaş’ın vefatından sonra başladı. Kaynaklarda, Bektaşiliğin tarikat olarak 1271’de Hacı Bektaş’ın ölümünden sonra oluşmaya başladığını 14. Yüzyıldan itibaren Babailik, Vefailik ve Haydariliğin de etkisiyle Bektaşi tarikatının ortaya çıktığını, Abdal Musa ve Balım Sultan’la dönüşümünü sürdürerek 16-18. Yüzyıllarda yayıldığını ve Yeniçeri Ocağının kaldırıldığı tarihte (1826) duraklamaya uğradığını izleyebiliriz. 19.Yüzyıl, Bektaşilik açısından bir dönüşümün yaşandığı uzun bir yüzyıldır. Yeniçeri Ocağının kaldırılması, Bektaşiler arasında Vaka-yı Hayriyye mi yoksa Vaka-yı Şerriye mi olduğu tartışılır. Bu tarihten sonra babaların sürgünleri ve 40-50 yıldan yeni dergahların yıktırılması hükmü uygulanmıştır.
Bektaşilik, Yeniçeriliğin kaldırılmasından yüzyıl sonra da Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla (1925) 20. Yüzyılda tarihe karışmış olup günümüzde, kültür olarak ülkemizdeki 30 milyon insan arasında yaşatılmaktadır. Avrupa ülkelerinde Amerika’da ve dünyanın diğer ülkelerinde de Bektaşiliğe ve Bektaşilere rastlamak mümkündür.1925’ten önce Osmanlı coğrafyasında 170 kadar dergahın varlığı kaynaklarda kayıtlıdır. Bunların bazıları günümüzde de ayakta duruyor.
Türkistan’da Ahmet Yesevi ile başlayan tasavvuf hareketi Anadolu’da Hacı Bektaş Veli, Ahi Evren, Şeyh Ede Bali, Karaca Ahmet, Mahmut Hayrani, Sarı Saltık, Barak Baba, Tapduk Emre-Yunus Emre ve Mevlana gibi erenlerle devam etmiştir. Bektaşilik ve Mevlevilikten başka Nakşibendilik, Halvetilik, Kadirilik, Rüfailik… gibi tarikatlar Anadolu’da, Ortadoğu’da ve İran’da etkili olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı yönetimi, bunlarla bazen dost, bazen düşman olarak yaşamıştır. Cumhuriyet
2
döneminde ise tarikatlar, dernek, vakıf, sivil toplum kuruluşları veya kayıt dışı olarak varlığını sürdürmektedir. Çelebilik, Babalık, Dedelik, Dedebabalık, Şeyhlik ve Halifelik gibi makamlar kanunla kaldırılmış ve yasal olarak da hükümsüz bırakılmıştır.
1209 yılında Nişabur’da doğan Hacı Bektaş ilk öğrenimini Lokman-ı Perende’den aldıktan sonra Moğol istilası üzerine Nişabur’dan ayrıldılar. 20’li yaşlarındayken kardeşi Menteş ile birlikte Anadolu’ya geldi. Kardeşi Menteş Sivas’ta şehit olduğu sırada (1240’ta) kendisi de Suluca kara höyük’e yerleşerek öğretisini yaymış, yaşamını sürdürmüş ve eserlerini yazmıştır.1250’den sora Anadolu’da nüfuz kazanmıştır. 1271’den sonra 63 yaşında öldüğü düşünülen bir Anadolu erenidir.
Hayatının ayrıntılarını ve menkıbevi hayatını, dönemin tarih kitaplarından, 15. Yüzyılda kaleme alınmış Velayetname’den ve Menakıb’ul Arifin gibi Mevlevi kaynaklarından öğreniyoruz. MEB İslam Ansiklopedisi’nde M. Fuat Köprülü (C.II,1997, s.461-64); Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde ise (C. 15,1998 ,s. 455-58), Ahmet Yaşar Ocak’ın kaleme aldığı Hacı Bektaş Veli maddesi ile Abdurahman Güzel hocamızın 2000’den önce yazdığı ve daha sonra genişlettiği Hacı Bektaş Veli El Kitabı (Akçağ Yay., 2011) adlı eserinde Hacı Bektaş’ın hayatı ve eserleri ile ilgili detaylı bilgilere ulaşabiliriz.
İren Melikof’un yazdığı ve Turan Alptekin’in dilimize kazandırdığı Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe (Cumhuriyet Yay., 1998) doyurucu kaynaklardan bir başkasıdır. Son yüzyılda ülkemizde Hacı Bektaş Veli ve eserleriyle ilgili 100’den fazla bağımsız kitap ve 1000’den fazla makale yazılmıştır. Diyanet Yayınları, 20’ye yakın Alevi Bektaşi Klasiklerini yayımlamıştır. Son 20 yılda Mehmet Ali Hilmi Dedebaba, Edip Ahmet Harabi Baba ve Sıtkı Baba gibi Bektaşi şairlerinin divanları ve diğer eserleri de yayımlanma imkanına kavuşmuştur.
Bektaşilikle ilgili araştırmalar arasında M. Tevfk Oytan’ın Bektaşiliğin İçyüzü’nü, Bedri Noyan’ın önce tek cilt, ardından 8 cilt olarak yayımlanan Alevilik Bektaşilik külliyatını, Sadettin Nüzhet’in 1930’da tek cilt olarak yayımlanan ve daha sonra üç cilt olarak genişletilen Alevi Bektaşi Şairleri Antolojisi’ni, Abdülbaki Gölpınarlı’nın Alevi-Bektaşi Nefesleri ile Cahit Öztelli’nin Bektaşi Gülleri’ni ve Vasfi Mahir Kocatürk’ün hazırladığı Tekke Şiiri Antolojisi ile İsmail Özmen‘in hazırladığı Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan beş ciltlik Alevi-Bektaşi Şiiri’ni, Abdülbaki Gölpınarlı’nın Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi’ni… ilk etapta sıralayabiliriz. Dursun Yıldırım’ın Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları ile Esat Korkmaz’ın Alevi ve Bektaşi Terimleri Sözlüğü de vazgeçilmez kaynaklar arasındadır. Ahmet Gökbel’in hazırladığı 1000 sayfalık Ansiklopedik Alevilik Bektaşilik Terimleri Sözlüğü de 2019’da yayımlanmıştır. Hasan Kavruk- Abdülhamit Toprak’ın birlikte hazırladığı Alevi Bektaşi Kültüründe Dedelik Babalık Dedebabalık adlı çalışma 2020’de e ortamda yayımlanmıştır.
Bektaşilik ve Alevilikle ilgili araştırmalar 1908’den 1923’e Meşrutiyetten Cumhuriyete kadar devam etmiştir. 1925’te Şeyh Sait Ayaklanmasının ardından Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla 1938’de Şeyh Rıza’nın ortaya çıkması ve Dersim olaylarına kadar geçen süreci bir başka aşama saymak gerekir. İkinci Dünya Savaşından sonra iç göçün arttığı1960’a kadar geçen dönem Alevi ve Bektaşiler açısından bir dönüm noktasıdır. 1960^tan günümüze kadar gelen ve 1990’lı yıllarda başlayan açılım sürecini de kapsayan son 60 yıllık dönemi ise, Alevi-Bektaşi araştırmalarının altın çağı olarak nitelemek gerekir. Kırsal kesimde ve köylerde yaşayan Alevi nüfusun kentlere gelmesinden sonra yol, bir evrim geçirerek günümüze ulaşmıştır. Musahiplik erkanı uygulanmamakta bazı istisnalar dışında talip mürşit ilişkisi zayıflamış, hatta ortadan kalkmış durumdadır.