Daha hayata gözümüzü açar açmaz ebeveynlerimiz bir kahramanlık ninnisi ile bizi hazırlarlar hayata. İlkokul dan dan başlayıp gidebildiğimiz yerde biten eğitim öğrenim hayatımızın her safhasında bıkmadan usanmadan dinletiliriz. Gaziantep’te Şahin Bey, Malatya’da Battalgazi, Maraş ta bayrağımıza uzanan ele ilk kurşunu atan Sütçü İmam’dır. Tarihimizde ki bu naif insanları hayırla yâd ettikten sonra bir de evrimlerine bakalım.

Sürekli kahramanlık hikâyeleri ile büyümüş olmamızdan olacak ki; Her olumsuzlukta bir cengâver bekleme alışkanlığına kapılmışız. Başarısız olan çocuğumuzun eğitim hayatını zirveye çıkaracak bir Milli Eğitim Bakanı, İlimizi dünya kentleri arasına koyacak bir Belediye Başkanı, Ekonomiyi düzlüğe çıkaracak bir babacan, arabamızın lastiklerini değiştireceğimiz zaman bu işin piri olan usta ya gitmemiz gerekir. Senaristin uygun gördüğü rolü oynayan kötü karakterli bir aktörü bile dizide doğduğuna pişman edecek bir yıldız bekleriz. Aileyi kuran analarımız da kendilerini kurtaracak beyaz atlı prensi bekleyerek büyüdükleri için millet olarak işler kötüye gittiğinde bir durum değerlendirmesi ve çözüm planı kültürümüz oluşmamış. Sihirli bir el değecek ve işleri düzeltecek.
Ülkemizin siyasi tarihine baktığımızda da durum bundan pek de farklı değil; Kişi desteklediği politikacıyı kurtarıcısı olarak görürken desteklemeyen kitle de bu durumu tehlike olarak algılamıştır. Kendini güven altında görmeyenler, her zaman refaha çıkaracak ellerinden tutacak birilerini aramışlardır. Elbette ki ülke yönetimine namzet olanlar geniş kesimlerin gönlünü almak için yola çıkarlar fakat karşılarında bunu kabullenmeye meyilli insanlar olmamıştır. Zira evimizde, işimizde gıpta ile baktığımız ve dilimizden düşürmediğimiz “Kurulu Düzen” imiz yok. Dünün mazlumu günün güçlüsü olabilirken bugün hak olanın da yarın batıl olma ihtimali her zaman var olmuştur. Kuralları önceden bilinmeyen hukuk temelleri üzerine inşa edilmeyen her oluşum istismara açık olduğundan insanlar sürekli kendilerini güvende hissedecekleri kişilere meyletmişlerdir.
Geçmişin şartlarında insanları harekete geçirmek için birinin bir meşale yakması yeterli olabilirdi ama bireysel çabalar ile tarih yazma dönemi bitti. Başarılı olan her kişi, şirket, kurum-kuruluş ve de devlet, bireyin kişisel becerilerinden bağımlı olmaktan kendisini arındırıp sistem kurmaya, giden kişinin yerine gelenin hiçbir yabancılık çekmeden bırakılan yerden devam edeceği mekanizmalar oluşturma gayretindeler. Günümüz dünyasında orta ölçekli tacirler bile kurumsallaşmaya dünya kadar bütçe ayırmaktadırlar.
Kısacası Mahallemizin muhtarının, iş yerindeki amirimizin, okulda ki öğretmenimizin ve de ilimizi ülkemizi yönetecek olan kişiler kim olursa umurumda değil nihayetinde ben işimi yaparım o da kendi işini yapacak diyebilmemiz için geçmişten kahramanlar çıkarmak yerine ders çıkarmamız lazım. Elimizden tutacak birilerine ihtiyacımız yok, rehberlik edip gösterecek işleri yoluna koyup dişlinin sadece bir parçası olacak insanlara ihtiyacımız var.