“Eşittiğim, duyduğum, Horasan denen bir yerdenmiş bu mübarek zat, Hasan-ı Basri. Bir sandığa goyulmuş, Fırat’ın suyuna atılmış. Fırat’tan da nehirinen beraber gelmiş, Gorucuh’da dutmuşlar. Burada yetişmiş, büyümüş, evlenmiş, bir fena gadına düşmüş. Öküzünen çüt sürermiş, bu garı her gün mastayı alır, duvarın çamır sıvasını sökermiş, gine suvarmış, gine dökermiş. Bu uzun boylu bunnan kırk sene hayat arhadaşı olmuş, sabırınan yaşamış, böyük yetkin bi zat olmuş. Bunun gapısına, neçe zencir delileri gelir, senin benim gibi olur gidermiş. Bu zat, suyunan geldim; akıbetim de suyunan giderim, dermiş.” Seksenli yıllarda çekilen, “Fırat Göl Olurken” isimli bir belgeselde, şimdi Fırat’ın suları altında uyuyan Korucuk köyünden bir kadın Malatya ağzıyla böyle anlatıyor Hasan-ı Basri Hazretleri’nin nasıl bir mübarek zat olduğunu. Yöre insanının Korucuk Baba dediği Hasan-ı Basri Hazretleri’nin türbesi Eski Malatya’nın Korucuk köyündeydi. Köy küçük bir ormanlık alanın içinde olduğu için bu adı almıştır. Ancak artık bu köy de türbe de yerinde değildir.

Türkiye Cumhuriyeti, Mezopotamya’da, Anadolu’da, kardeşi Dicle Nehri ile birlikte sayısız uygarlığa can vermiş, bazen yatağına sığmayıp sellerle önüne gelen her şeyi sürüklemiş kadim Fırat’ı büyük baraj projeleriyle zapt etmeye karar verdi. Fırat’ın suyu binlerce yıldır bu topraklara can veriyordu, elektriği de Anadolu’ya ışık olacaktı bu defa. Gel gör ki baraj gölünün bir bedeli de olacaktı. Göl olan Fırat’ın önüne gelen çok sayıda köy, arazi, bağ, bahçe, ağaç, bu toprak parçalarının içerisindeki sayısız ev, ağıl, cami, yol ve nice doğa ile insan yapımı eser suların altında kalacaktı.

Hasan-ı Basri Türbesi de bu kaçınılmaz sondan nasibini alacaktı ama Malatyalıların gönlü onu suyun altında bırakmaya elvermedi. “Suyla geldim, suyla gideceğim,” kehaneti doğru çıkmaya çıkmıştı ama Malatyalının gönlünden bir yere gidemezdi. 1986 yılında Karakaya Barajı türbesini yutmadan bir süre önce türbe Malatya İl Müftülüğü, Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve belediye görevlilerinin gözetiminde nakledildi. Mezar kazıldı, kemikleri dualarla çıkarıldı ve bugün Eski Malatya’da bulunan yeni mekânına taşınarak defnedildi. Hem de Kırk Kardeşler Şehitliği’nin hemen yanı başına. Türbenin çevresi ağaçlandırıldı, ziyaretçiler için yemek pişirme ve konaklama yerleri yapıldı. O gün bu gündür Hasan-ı Basri Hazretleri’nin türbesi, yine Korucuk Ziyareti diye hürmet görüyor; ziyaretçilerle dolup taşıyor.

1312 ve 1325 tarihli Mamüretü’l-Aziz Salnamesi’nde “ziyaretgâh” olarak geçen bu türbede yatan zatın Basra’daki Hasan-ı Basri’nin müritlerinden biri olduğuna inanılır. Yöre halkı onun Fırat kenarındaki köylüleri irşat ederek buraya kadar geldiğini ve Korucuk köyünde vefat ettiğini anlatır. Anlatılan rivayetlere göre, Korucuk Baba bir sandığın içinde suyla gelip kendine yurt olmuş köyünü çok sevmiş, köylüler de Korucuk Baba’yı çok seviyormuş. Gün gelmiş köyden bir kızla evermişler. Kader, kısmet bu ya, karısına, çocuklarının annesine bir hâller olmuş. Aklı yerinde değilmiş. Hasan-ı Basri’nin bin bir emekle yaptığı kerpiç evin duvarını mastayla kazır dururmuş. Masta dediğimiz alet, üvendire aslında. Öküzle çift sürülürken, öküzü dürtmek için kullanılan ucu çivili uzun, kalın bir sopa. Toprağı sürüp karnımızı doyuracak buğdayın yetişmesinde en zor işi gören öküze daha çok çalışsın diye mastayla zulüm etmemiz gibi aklı yerinde olmayan bu zavallı kadın da aynı mastayla evin duvarını yıkıp bilmeden kocasına zulüm etmiş.

Zulüm etmiş etmesine ama kocası sabırla, hoşgörüyle katlanmış ona. “Belki, bu da bir imtihan bana Yüce Allah’tan,” demiş. Gün gelmiş Allah onun mükâfatını vermiş, ermiş bir zat olmuş. O gün bu gündür Eski Malatyalılar, “Yerli deliye Korucuk ne etsin,” deseler de aklından zoru olanları, psikolojik rahatsızlığı olanları şifa bulsun, iyileşsinler diye Korucuk Baba’nın huzuruna götürür olmuşlar.

 Türbeyi ziyaret edenler, dualar okurlar. Mezarın ve türbenin çevresinde üç, beş veya yedi defa dönerler. Türbeden dilekte bulunurlar. Kurban getirenler kurbanlığı kesip lokma yaparlar; herkese dağıtırlar.