Haluk'un din değiştirmesini, Mehmet Kaplan Fikret'in aile büyüklerinden aldığı kalıtıma bağlamaktadır. "Oniki yaşında yetim kalan Fikret, anneannesinin yanında büyümüştür. Fikret'in anneannesinin ve annebabasının mühtedî olması, annesinin aşırı dindârlığı, şairin hayatının ilk yarısında çok dindâr, daha sonra dinsiz oluşu, Oğlu Haluk'un din değiştirerek Hristiyanlığa dönüşü, psikolojik bakımdan dikkate değer bir vakadır, Din değiştirme (conversion) bir iç çatışmanın neticesidir. Birbiriyle çatışan iki me İnsanı şiddetli bir surette kâh inanmağa, kâh İnanmamağa sevk eder, İhtida eden ruhla bu huzursuzluk (instabilite). birinsicamsızlık (incoherens) vardır. Onlar, hayatlarının merhalesinde ruhî bir sistemden onun tamamıyla zıddı bir ruhî sisteme geçerler; bu, yavaş yavaş veya birdenbire olur, 14 Biz Fikret'te gördüğümüz ruhî trajedinin kısmen anne tarafından geldiği fikrinetemâyüI etmek istiyoruz. İhtida, yalnız fikirlerde olmaz; ihtida haddizatında psikolojik bir değişmedir. Hayatın muayyen bir anında, hariçle pek az ilgisi olan ruhî bir değişme vuku bulur, Bu değişme şahsın dünya görüşünü, fikirlerini, hassasiyet tarzını baştan aşağı değiştirir. Fikret'in hayatında böyle bir değişme vuku bulmuştur, 1311-1312 (1895/96-1896/97) yıllarına kadar çok iyimser olan şair, bu tarihten sonra birdenbire kötümser hale gelir, Dünyayı başka türlü görmeğe başlar, Bu değişmeyi âmillere atfetmek imkânını bulamıyoruz. Çünkü Fikret bu yıllarda dış şartlar bakımından çok müsait bir durumda görünüyor. 16

Aym konuda N. Sami Banarlı da Kaplan'a dayanarak şu yorumu yapıyor: "Din inanç değiştirme, Fikret'in ailesinde mühim bir yer işgâl eder.Bilâhere, oğlu Haluk da tanassur etmiştir (Hristiyan olmuştur). Bizzat Fikret'in kendisi de dinî buhranlar yaşamış hayatının yarısını dindâr, yarısını lâik veya dinsiz geçirmiştir."
Kendisi sonradan bir din adamı olan Haluk ise babasının dinî inançları hakkında şunları söylemektedir: "Babam Tanrı'nın birliğine inananlardandı demek doğru olur. Tanrı'ya Yaradan olarak İnancı vardı. Şiir yazan, tabiat resimleri yapan, hayatını yurdunda ve ulusunda hürriyetin, adaletin ve iyi niyetin gerçekleşmesi uğrunda yaşayan bir sanatçı, Tanrı'ya Yaradan olarak inanmaktan başka bir şey yapamaz" 18 Halman’ın "İlahi: ve ahlakiyat bakımından babanızın şiirlerini incelemek istemez misiniz?" sorusuna kısa cevabı veren Haluk, daha fazla bir açıklama yapmamıştır.
İ. Hikmet Ertaylan, Fikret'in "Tevhîd”19 manzumesini değerIendirirken, 'Tevfik Fikret, bu devresinde yazmış ve göstermiş olduğu o âli itikadı ölünceye kadar değiştirmiş değildir." demektedir. 20 Fikret'in dinsizliği-dindârlığı konusunda günümüze kadar epeyce tartışma yapılmıştır. Bunlardan biri de BaâbanzadeAhmed Naim ile Rıza Tevfik arasında Cereyan etmiştir.21 Tanpınar, Fikret'in Allah'a İnandığı görüşünde olduğu halde S. HayriBolay, "Bu kanaate iştirâk etmek zordur." Düşüncesindedir. 22 Bu yazının konusu Fikret'in dinî inançlarının incelenmesi olmadığından sözü daha fazla uzatmak istemiyoruz. Bu konuda daha fazla bilgi almak İsteyenler, Hikmet Tanyu'nun“Tevfik Fikret ve Din” adlı eserine bakabilirler,
Haluk'un önce bilinçsiz, daha sonra da bilinçli olarak din değiştirmesinin sebebini ise, açıklamak mümkün değildir. Haluk, bu konuda: "Şuna inanıyorum ki, Yüce Tanrı-Babamın Tanrısı ve benim Tanrım- beni dilediği noktaya götürmüştür.” diyerek meseleyi aydınlatmaya çalışmıştır. 23
Haluk, sonradan Türkçeyi tamamıyla unuttuğumu ve anlayamaz olduğunu, "Zaten artık Türkçeyi de büyük zorluk çekerek okur oldum, " diyerek itiraf emiştir. 24 Yine kendisinin 'Türkçe-Arapça ve Farsça öğrenimim cidden pek kıt olmuştu." sözü sonradan Türkçeyi kolaylıkla unutmasını açıklamaktadır sanıyorum.25 Zaten, babasının kendisi için yazdığı şiirleri, o yıllarda bile okuyup anlayamadığını saklamamış; kendisinde şiirlerden hiçbirinin bulunmadığını belirtmiştir. Çocuklarına da Türkçeyi öğretmeyen Haluk'un Halman'la yaptığı yazışmalarda Türkçe mi İngilizceme mi kullandığı merak konusudur.
Dinini, dilini, uyruğunu ve kültürünü değiştiren Haluk, tam bir kültür değişmesi yaşayarak kendisini İçinde yaşadığı topluma adamış, bulunduğu ülkeyi yurduna göre daha cazip görmüş olmalı ki, "Doğduğun yere değil doyduğun yere bak! " görüşünü benimsemiştir. Şu anda bile çeşitli sebeplerle yabancı ülkelerde yaşayan birçok vatandaşımız vardır, Haluk, bunlardan sadece biriydi, Şu farkla ki kendisinden çok şey bekleyen ünlü bir babanın çocuğuydu,
Babasına karşı davranışlarının temelinde ise ona layık olamama ezikliği yatmaktadır. Bu ezikliği içinde hisseden Haluk, ailesini daha çok üzmemek için kendince önemli başarılar kazanmıştır. Ancak, içinde bulunduğu ortamın, şanların ve bencilce duyguların SOTIUCU bunları ülkesine aktaramamış, babasının değilse de kendisinin bazı İdeallerini gerçekleştirmiştir, Fikret’in bir baltaya sap olma İsteğini yerine getirebilmiş midir? Ne yazık ki, bilemiyoruz,
Kendisiyle görüşmek isteyen gazetecilerimizi, "Türklükle bir ilişkisi olmadığını” belirterek reddetmesi de hatalı bir davranıştır. Halman'ın adeta yalvarırcasına yönelttiği görüşme isteğini kabul etmeyerek mektupla sorulan isteyip de bunlara da yarım yamalak cevaplar vermesi ve hatta bu açıklamalarından bile sonradan pişmanlık duyması oldukça düşündürücüdür. Bu davranışı da eziklik duygusuna ve bu konuda polemik yapılmasını önleyerek babasına gölge düşürmemek isteğine bağlanabilir,
T.Sait Halman, mektubundaki beşinci soruda, kendisi ile ilgili şiirler hakkında gençliğinde neler htiğini öğrenmek istemiş, Haluk, bu soruya da tatmin edici cevap vermemiştir. Kısacası, Haluk, babası ile ilişkisini aydınlatacak bilgiler vermekten kaçınmıştır. Yine, Haluk’un Halman'a yazdığı 28.01.1964 tarihli mektubundaki: ''Bu memlekete (Amerika’ya) 3 Ağustosunda Michigan Üniversitesinde mühendislik eğitimine devam etmek üzere geldiğim vakit, mezun olduktan sonra Türkiye’ye dönmeyeceğimi ne babam tahmin ediyordu, ne de ben düşünüyordum.” sözleri, tamamen kararlı bir şekilde ülkesini terk etmediğini, tesadüflerin ve diğer de orada kalmasında etkili olduğunu göstermektedir._ Aynı mektupta "Ama demek ki, kısmet buymuş. Bu yüzden babamla ilgili hâtıra, kitap ve yadigâr gibi hiçbir şeyi yanıma almış değilim.” demektedir.