2 Akif, Fikret'in görüşlerine katılmamaktadır. Batıdan alacağımız ilmi fenni ve tek niğidir. Aslında Akif, memleketi Bizans gibi tamamen kokmuş ve çürümüş Olarak da görmemektedir. "Milletlerin Yükselmesi için iki şey lazımdır, biri bilgi, diğeri ahlâktır. Bunlardan biri eksik olursa o yükselmeyi bekleyemeyiz, Vaktiyle her ikisine de sahip iken şimdi bilgiden mahrum kalmışız, ahlâk da bizi yaşatan çok mühim bir kaynak olmakla beraber kurumaya yüz tutmuştur. Öyleyse kendi ahlâk anlayışımızı yenileyelim fakat bizde olmayan İlmi, fenni ve tekniği batıdan getirelim," görüşündedir. Fikret'in Haluk'un şahsında bütün Türk gençliğinde bulunmasını istediği değerlerde bugün İçin bazı eksiklikler görülüyor. Haluk'un ve gençliğin çalışkan olmasını, bilim tekniği benimsemesini istediği halde yeterince dinî ve millî kültürün verilmesi gerektiği üzerinde durmuyor. Daha doğrusu bu değerlerin gereğine belki de inanmıyor. Böyle olunca da Haluk ve benzeri gençlerin din, kültür, uyruk vb. değiştirmelerine bir zemin, hazırlanmış olmuyor mu? Ayrıca şair, oğlunu kendi düğü ve arzuladığı şekilde görmek İstiyor. Onun ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu, daha değişik istek ve hedeflerinin olabileceğini iyice değerlendiremiyor. Son yıllarda bu gerçekleri fark ederek Haluk'a karşı beslediği ümitlerin azaldığını düşünebiliriz.

Belki de 1914'te Şermin’i yazarak yeniden çocuğa dönüşü buna bağlanabilir. '"Haluk da babasını hayâl kırıklığına uğrattığına, onu hemen hemen hiçbir vakit tatmin etmediğine inanıyordu. Şöhretli bir babanın hiçbir yaratıcı tarafı olmayan bir oğlu olarak yaşamanın azabını çekmişti. " Toparlayacak olursak, Akife göre milletlerin ikbâli için iki kudret lazım: Marifet ve fazilet, yani bilgi ve ahlâk.9 Fikret ise bilginin yurt kalkınmasındaki önemini vurguladığı halde fazilet, ahlâk üzerinde pek fazla durmamıştır. Fikret, çok sevdiği oğlunu kendisine göre en İyi şekilde yetiştirmeyi düşünmüş bir babadır. Adeta oğlunun üzerine titremiş, onun ve diğer gençlerin ülkeyi geri kalmaktan kurtaracağına inanmıştır. Ancak, çocukluğunda bir vatan bayrağı çizerek altına: Ölmek ve yaşatmak seni" cümlesini yazan Haluk, acaba sonradan niçin fikir değiştirerek ülkesine ve bayrağına hizmet etmeyi düşünmedi? Şairin oğluna yeterince dinî ve millî değerleri veremediğini ne yazık ki, kabul etmek zorundayız. Ailesinden ve okuduğu Robert Kolej’den de bunları alamadığı anlaşılıyor. Babasının "Haluk'un Amentüsü”ndeki: "Toprak vatanım, nev-i beşer milletim... İnsan İnsan olur ancak bunu iz'anla inandım.” beytini yanlış yorumlayan Haluk, galiba kendi vatanına dönmeyi, hatta Kurtuluş Savaşına katılmayı Amerika'da İçinde bulunduğu konfora tercih etmemiştir. Zaten daha çoçukken küçük sandalına “Amerikan şâir-i zinde-âsârı Longfellow'un bir ceylan gibi saf, çalak ve âzâde ruh sevimli kahramanı” adını veren Haluk'un o yaşlarda Amerikan kültürünün etkisi altında kaldığı anlaşılıyor.

Avrupa'ya gönderdiği oğluna: "Sen bu menhelde kalma, sıçra, atıl” diyen babanın, oğlunun zihninde vatanın "menhel" yani, hayvan sulanan yer olarak kalabileceğini ve bir daha bu "menhel"e dönmeyebileceğini, dönmek istemeyeceğini tahmin etmesi gerekirdi. Oğlunun daha küçük denebilecek bir yaştayken Avrupa'da misyoner bir ailenin bas kısıyla veya etkisiyle din değiştirmesini tabii karşılamasına da anlam verilemez, Haluk, "Dinî temayüllerimdeki değişmeyi babam biliyordu. Bir kere bu konuyu birlikte konuşmuştuk, ama kendisi bu bakımdan çok açık fikirliydi, kendi kararımı kendi başıma vermemi istedi. Annem hiç memnun olmadı. Sofu müslüman olan dedem (annemin babası) hayâl kırıklığına uğradı." diyor, 11 Haluk, bu kararı verirken 14-15 yaşlarındadır. Bu yaştaki bir çocuğun din değiştirmek gibi çok önemli bir konuda tek başına karar veremeyeceği açıktır, Bence, Haluk'un misyoner bir kadının eline düşerek Hıristiyanlığı etraflıca incelemeden dinini değiştirmesi ve şairin de oğluna herhangi bir tepki göstermemesi, tabii karşılaması üzerinde düşünülecek bir konudur. Haluk'un din değiştirmesi yüzünden Fikret’in üzüldüğünü ve şeker hastalığının ilerlediğini savunanlar da vardır. Haluk'un din değiştirirken Hristiyanlığı yeterince İncelemediği anlaşılıyor. Kendisinin İslâmî bilgisi ne ölçüdeydi? Türkiye'de bulunduğu yıllarda ona dini bir eğitim ve kültür verilmiş miydi? Ne yazık ki, bu konularda ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. Sadece dedesinin bazen onu camiye götürdüğünü biliyoruz, Fakat, Haluk'un din değiştirmekle pişmanlık duymadığı bir gerçektir.

Sonradan Hıristiyanlığı yeterince incelemediğini anlamış olmalı ki, 1943'te Rahip yardımcısı oluncaya kadar bu dini yeniden İnceleme gereği duymuştur. Sonradan bir din adamı olarak İslâmiyete bakışını ve yorumlayışını ise, maalesef açıklamamış, T. Sait Halman'ın bu konudaki sorusunu cevapsız bırakmıştır. Kısacası çocuklarımıza göstereceğimiz hedefleri anne, baba, eğitici, devlet adamı. olarak çok İyi belirlemeli, onları eğitirken nereye sevk ettiğimizi öncelikle kendimiz çok iyi bilmeliyiz. Onlara altından kalkamayacakları görev ve sorumlulukları yüklemekten de kaçınmalıyız, Aksi halde bunalıma itmiş ve tepkilerini çekecek hiç İstemediğimiz noktalara gitmelerine zemin hazırlamış oluruz. Onları yönlendirmeli, güvenmeli, onlara yardımcı olmalı, İmkân ve fırsatlar vermeliyiz Elbette, Haluk'un ulaştığı sonuçtan sadece Tevfik Fikret'i sorumlu tutamayız. İnsan karmaşık (kompleks) bir varlıktır. Olumlu ve olumsuz özelliklerin tümünü bünyesinde toplamıştır. "Çocuk üzerinde baba kadar yaşadığı çevrenin, hayat şartlarının, Okulun, öğreticilerin, arkadaşların, sosyal ve ekonomik sebeplerin, siyâsi olayların, savaşların, çeşitli yayın araçlarının, menfaatlenmelerin, bencil duyguların, biyolojik ve sağlıkla ilgi sebeplerin vb. etkileri vardır... Çok kötü adamların çok İyi çocuklan olabileceği gibi, çok ünlü kimselerin, hatta eğitici, öğretici, dindâr şahısların babalarına hiç benzemeyen çocukları da olabilir. Karmaşık bir yapıya sahip olan insan varlığına birçok sebepler, muhtelif tesirler yağmaktadır, İçinde bulunduğu toplumda fikir, inanç, propaganda, moda vb. nasılsa kişilerde de buna göre davranışlar, sapmalar görülebilir, İnsan varlığına neler ekiliyorsa o biçilir,..

Elbette çocuğun iyi ve olumlu bir yolda gelişmesi için gayret sarf etmek öncelikle ana ve babası için en başta gelen bir ödevdir. Fakat bunun ne dereceye kadar etkili olabileceği yukarıda saydığımız sebeplerle de ilgilidir." 12 Unutmayalım ki, hiçbir aile çocuğunun kötü yollara sapmasını istemez, Genç nesillerden bazıların neden birer Haluk oluşunun sebepleri çok karmaşıktır. Ailenin payı hangi orandadır, onu iyi düşünmek gerekir. Aslında Tevfik Fikret'in bir zamanlar gençliğimize örnek gösterdiği Haluk'un dil, kültür, uyruk ve ülke değiştirmesi, çocuklarına da aynı şeyi uygulaması; babasına, ülkemize ve insanımıza karşı davranışları ve bakışı ayrı ayrı incelenmeye değecek önemli sonuçlar çıkarılacak konulardır. Çünkü. Haluk'un din ve uyruk değiştirmesinden genellikle Fikret sorumlu tutulmuş, suçlanmıştır. " Akif-Fikret tartışmasında ise, Akif oğlunun esrarkeş olarak yaşayıp ölmesi, acı sözlerle vurgulanmıştır, Her iki suçlama insafsız olduğu ölçüde üzücüdür, Oğulların yaptıklarından veya yapmadıklarından babaları suçlu tutmak, ilkel bir davranıştır.”