Şeyh Hamid-i Veli, camisi ve türbesiyle yediden yetmişe bütün Müslümanların mukaddes bildikleri ve büyük saygı duyarak ziyaret ettikleri bir Anadolu erenidir. Darende’de bulunan mekânı önemli bir inanç merkezi olup doğal güzellikleri itibariyle sanki cennetten bir köşedir. Caminin doğusundaki “Balıklı Kuyu” ve asırlardır yıkılmayan eğik minaresi buranın mucizevî değerine tanıklık eder.

Bu minarede okunan ezanın sesi, Tohma Kanyonu’ndan akan Tohma Irmağı’nın çağıltısı ile birleşerek insanların ruhunda ve gönlünde ilahi duygular uyandırır. Yörede yaşayan insanlar kilometrelerce uzaktan cuma ve bayram namazlarını kılmak için burada toplanırlar. Özellikle, türbeye 100 metre kadar uzaklıkta olan ve Tohma’nın kıyısındaki kayalıklar üzerinde bulunan iki doğal kuyuya mucizevî bir değer atfedilir.

Şeyh Hamid-i Veli, “Somuncu Baba” ve “Ekmekçi Koca” olarak da bilinir. 1331 tarihinde Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğmuştur. Anadolu’ya manevi fetih için gelen Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri’nin oğludur. Seyyid olup soyunun 24. kuşaktan İslam peygamberi Hazreti Muhammed’e ulaştığı rivayet edilir. Şeyh Hâmid-i Veli ilk tahsilini babası Şeyh Şemseddin Musa Kayseri’den almıştır. Bilge bir kişiliğin sahibi olan Şeyh Hâmid-i Veli ilim alanındaki çalışmalarını ve eğitimini Şam ve Tebriz’den sonra Erdebil’de sürdürmüş, son olarak Sadreddin Erdebili’nin yanında tamamlamıştır. 80 yaşını aşkın olarak 1412 yılında Hakk’a yürüyen Somuncu Baba’nın Aksaray'da Hacı Bayram-ı Veli tarafından cenaze namazı kıldırıldıktan sonra bugünkü türbesinin olduğu yere defnedildiği söylenir. Ancak bu konu tartışmalıdır. Bursalılar, Aksaraylılar, Konyalılar, Kayserililer, Malatyalılar Somuncu Baba’yı paylaşamazlar. Sayılan yerlerin hepsinde adına yapılmış türbesi, makamı, yaşam yerleri ve “Çilehane”leri bulunmaktadır. Darende Hulusi Efendi Vakfı kurulduktan sonra, bu vakıfta yer alan bilim adamlarının çalışmalarıyla “Somuncu Baba” ismi uluslararası kimlik kazanmıştır. Adı Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi erenlerle birlikte anılmaktadır.

Onun büyük bir veli ve âlim, ayrıca hem zahir ve batın ilimlere vakıf olduğu Bursa Ulu Cami’nin açılışında verdiği vaaz ve hitabetiyle açıkça ortaya çıkar. Somuncu Baba’nın hutbesi Bursalıları derinden etkiler. Bir süre sonra Bursa’da manevi kişilik ve bilgelik yönünün ortaya çıkması üzerine Somunca Baba, Bursa’dan ayrılmaya karar verir. Şeyh Hamid-i Veli’nin o gün namazdan sonra aynı anda caminin üç kapısından çıkarken görüldüğü ve cemaatin onun elini saygıyla öperek camiden ayrıldığı rivayet edilir. Somuncu Baba talebeleriyle birlikte Bursa’dan gizlice ayrılarak Aksaray’a gider. Burada bir süre kaldıktan sonra önce Şam’a ve Mekke’ye giden Somuncu Baba, Hac dönüşü Aksaray’a yerleşir. Hacı Bayram-ı Veli’yi yetiştirir, onu irşâd vazifesi için Ankara’da görevlendirir. Ayrıca Somuncu Baba talebesi Hacı Bayram-ı Veli’ye “burçak” ekip biçmesini tavsiye eder. Böylece Ahilik geleneğine uygun olarak oluşturulan loncalar vasıtasıyla günümüz organize sanayi ve kooperatif sisteminin ilk örnekleri kurulmuş olur. Yusuf Hakikî ve Halil Taybi adında iki oğlu olur. Yusuf Hakikî Aksaray’da kalarak babasının yolunda hizmete devam eder. Burada Hakk’a yürür. Diğer oğlu Halil Taybi ise Darende’ye yerleşir. Tüm hayatı burada geçer. Çevresindekileri aydınlatmaya devam eder. Ömrünün son demine kadar Hıdırlık’taki tekkede yaşar ve Rabb’ine kavuşur. Kabri caminin içindedir. Sandukası yek pare işlemeli cevizden yapılmış güzel bir sanat eseridir. Somuncu Baba ömrü boyunca yaşadığı yörelerde sadece ekmek pişirip insanlara dağıtmamış, aynı zamanda çevresindekilere manevi feyiz saçmıştır. Aslında ekmek sembolü Anadolu’da kurulmakta olan büyük bir cihan devletinin manevi rızkıdır.

Somuncu Baba ile ilgili günümüze kadar gelen pek çok rivayet vardır. Bu rivayetlerden birine göre, Somuncu Baba Yazıköy’de yaşayan dervişlerinden birisine biraz buğday tohumu verir. Dervişi de tohumun yarısını kendisi için, diğer yarısını da şeyhi Somuncu Baba için yan yana iki tarlaya eker. Ekin başak verme çağına geldiğinde Somuncu Baba tarlaya gelir ve dervişine, “Bizim için ektiğin tarla hangisi?” diye sorar. Somuncu Baba adına ekilen tarla oldukça cılız ve verimsiz kalmıştır. Dervişinki ise daha görkemlidir. Derviş şeyhine görkemli tarlayı göstererek, “Şu ekin sizin efendim,” der. Somuncu Baba içini çekerek, “Dünyamızın hiç onduğu yoktu, acep bu hangi günahımızdandır ki ekinimiz iyi yetişmiş,” der. Şeyhinin üzüldüğünü gören derviş bu kez gerçeği açıklamak zorunda kalır. Bunun üzerine Somuncu Baba şükür secdesine kapanır. Namazını kılar. Rabbine şükreder. Anlatılan başka bir rivayette Somuncu Baba bir akşam vakti, sessizlik içinde süzülüp giden Tohma’nın kenarında sakin adımlarla yürümektedir. Bu sessizliği yaşlı bir kadının feryadı bozar. Yaşlı kadın bağırıp çağırarak Somuncu Baba’nın yanına yaklaşır, “Efendi! Benim bir ineğim vardı. Sabah herkes gibi sürüye kattım. Bu vakit oldu herkesin ineği geldiği hâlde benimki dönmedi. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne olur yardım edin,” der. Somuncu Baba, “Telaş etme hanım. Sen burada biraz dinlen. Bir de ben arayayım. Bulursam getiririm,” diye karşılık verir. Irmak boyunca yürüyüp gider, gözden kaybolur. Yaşlı kadın ağaçların ardına gizlenerek Somuncu Baba’yı takip eder. Somuncu Baba ırmağın üstündeki tepeyi aşınca otlamakta olan ineği görür. İneğe seslenir, “Be mübarek hayvan! Bütün hayvanat evine döndü sen neden dönmedin? Yaşlı sahibini neden yordun?” der. İnek boynunu büküp otlamayı bırakarak Somuncu Baba’nın yanına gelir. Cübbesinin eteğini yalar. Somuncu Baba ineğin ne demek istediğini anlar. “Demek bugün yavruna süt verecek kadar doymadın ve buraya otlamaya geldin?” der.

Bu konuşmaya şahit olan yaşlı kadın, Somuncu Baba’ya, “Efendi ineğimi elinle koymuş gibi buldun. Onun dilinden anlar gibi konuşuyorsun. Bu nasıl olur?” diye sorar. Somuncu Baba şaşkınlıkla bakan yaşlı kadına şöyle karşılık verir: “A bacım! Hepimiz topraktan, toprak ise Hak’tan bir parça değil mi? Sen Hak ile bir olunca cümle mahlûkat sende dil olur. Gönül dili konuşunca beden diline susmak düşer. Hak ile dost olan her gönül onun merhamet denizinden bir pınardır. Sen ararken dünyada gezersin, ben dünyadan geçerim. Sen yitiğini ararsın, ben hiçliğimi.”