Jard DIAMOND ‘Tüfek Mikrop ve Çelik’ kitabının Öndeyişinin bir bölümünde; ‘’1972 yılının Temmuz ayında tropik bir ada olan Yeni Gine’de Deniz kıyısında yürüyordum. Bir biyolog olarak kuşların evrimini incelediğim yerdir Yeni Gine.
YALİ adında ülkesinin bağımsızlık mücadelesini yürüten müthiş bir yerli dolaşıyormuş. Bir rastlantı sonucu o gün Yali ile ikimiz aynı yöne doğru yürümekteymişiz. Yali Arkamdan yetişti. Bir saat birlikte yürüdük ve bir saat boyunca konuştuk. Yali ile benim temsil ettiğim toplumlar arasındaki gerilimi ikimiz de biliyorduk ama aramızdaki dostluk havası bozulmadan devam ediyordu. İki yüzyıl önce bütün Yeni Gineliler hâlâ Yontma Taş Çağı’nda yaşıyorlardı. Yani Avrupa’da binlerce yıl önce yerlerini metalden yapılma aletlere bırakmış olan taştan yapılma aletleri hâlâ kullanıyorlardı, merkezi bir siyasal gücün çevresinde örgütlenmemiş köylerde yaşıyorlardı. Beyazlar geldiler, merkezi yönetimi getirdiler, çelik baltalardan, kibritten, ilaçtan giyim kuşama, meşrubata, şemsiyeye kadar çeşitli mallar getirdiler; Yeni Gineliler bu malların değerini hemen anladı. Yeni Gine’de bütün bu malların hepsinin toplu adı ‘’KARGO’’ idi.
‘’ Yali; Neden siz beyazların bu kadar çok KARGO’SU var, bunları Yeni Gine’ye getirdiniz ve biz siyahların KARGO’SU neden bu kadar az? Diye sordu?
Jard DAIMOND; Bu basit bir soruydu ama YALİ’NİN tanıdığı şekliyle hayatın can alıcı sorusuydu.’’
Şimdi buradan ben Malatya kültür ve sanat çevrelerine ve hemşerilerime şu soruyu soruyorum. Biz Malatya Film Festival’imize başarılarımız içerisinde yanlışlarımızı çöze çöze, kültürel etkinliklerimiz içerisinde de önemli bir yeri olan Film Festivallerimiz içerisinde yer alan ‘KARGOLARIMIZI’ çoğalta çoğalta ilerleyeceğiz. Yaşamın her alanında ‘KARGOMUZU’, ‘KARGOLARIMIZI çoğaltmadan ‘ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA’ ulaşabilir-miyiz? Yol alabilir-miyiz? Bu yolda yürümeye var mıyız, yok muyuz? Hiçbir hemşerimin yok diyeceğini sanmıyorum.
O halde bu yolda ilerlemeye ben varım diyorum. Her haliyle Film Festivali ve diğer kültürel etkinliklerimiz yıllar boyu sürecek ve içinde yanlışları barındırarak, yanlışlarından arınarak yol alacaktır. Hani derler ya ilk taşı içinizden günahsız biri atsın diye. İçimizden bu yola taş atacak birinin çıkacağını sanmıyorum.
Bakın; 1969 yılından beri sürüp gelen, 25 Eylül-1 Ekim 2017 tarihleri arasında 24. Uluslar arası Adana Film Festivali’nde bir sunucunun Buğday Filmi ile en iyi yönetmen ödülünü alan Semih Kaplanoğlu’na karşı yaptığı hatalı, yanlış, hoyratça bir davranışından dolayı Adana Film Festivali’ni mi kınayacağız? Yoksa bu yanlışı ve hatalı davranışından dolayı bu sunucuyu eleştirip, kınayıp, Adana Film Festivali yoluna devam etsin mi diyeceğiz, etsin mi diyecekler. Bunca yıl Adana Film Festivalini omuzlayıp yürütenler elbette festivalleri ile yollarına devam diyeceklerdir.
Eğer bir iş üretiyorsanız, ürettiğiniz işin içerisinde her zaman yanılsama, eksiklik ve yanlışlıklar olasılığınız olacaktır. Önemli olan işi üretenlerin azmini, şavkını kırmadan, gördüğümüz yanlışları, eksiklikleri, eleştirilerimizi siyasetimizi, ideolojimizi işin içine katmadan, söyleyecek sözlerimizi, önermelerimizi, katkılarımızı da içine katarak, Malatya’mızın geleceğine daha güzel film festivallerimizi, kültürel etkinliklerimizi ortak bir akılla, ortak bir gelecek tasavvurunu gerçekleştirmek çabası içerisinde olmalıyız diye düşünüyorum.
Bazı genç arkadaşlara şu hatırlatmayı yapmak istiyorum. İlkokula başladığım 1945 yılında Malatya’mızın şehir içi nüfusu 42-44 bin arasında idi. Bu nüfusun büyük bir bölümü, 1835 yılından başlayarak Eslimalatya’dan (Aşşağışehir’den-Battalgazi’den), daha önce bağ ve bahçeleri olan Aspuzu’ya gelmeleri ve Aspuzu’da, daha önceleri birlikte olduklar hemşerileri ile beraber kadim bir hemşerilik bilinci oluşturmuşlardı. Bu uzun süre devam etti. Ancak 1970’lerde başlayıp günümüze kadar süren bir süreçte, nüfus artışı, köylerimizden ve diğer illerden göçlerle birlik Malatya Büyükşehrin içersinde yer alan Battalgazi ve Yeşilyurt’un toplam nüfusu 650 binlere dayandı.
TÜİK resmi rakamlarına göre; 2007 yılından 2016 yılı sonuna kadar Malatya’mıza göçle gelen nüfus 188 bin. Malatya’mızdan göçle giden nüfusumuz 209 bin. Bu tarihler içerisinde Malatya’mız böyle bir ‘sosyolojik’ değişime uğramış oldu. Bu bizim tarihsel ve sosyal bir gerçekliğimizdir.
Geçmişten getirdiğimiz kadim değerlerimiz, yaşanmışlıklarımız, bir bir ufalanır yok olurken, Malatya gelecek günlerine yeniden eski kadim kültürünü, yaşanmışlıklarını da içine katarak, göçle gelen ve yeni hemşerimiz olan insanlarımızın getirdikleri kültürlerini, yaşanmışlıklarını da yanlarına alarak, birlikte yarınlara taşıyacak, yeni bir ‘hemşeri’ bilincini birlikte yaratarak, daha yaşanabilir, daha güzel bir Malatya’yı nasıl birlikte oluşturacağız diye müşavereye ihtiyacımız olduğunu da buradan duyurmak ve seslendirmek istiyorum. Belki de bu sorun yalnız tek başına bizim sorunumuz da değil. Bu ‘küresel’ dünyanın da içinde bulunduğu yer aldığı yeni bir durum. Ve dünya bugünkü durumda bunun sancılarını çekmekte.
İşte böylesi küresel bir dünyada ve Malatya’da yaşıyoruz.
Peki, bizler Malatya’mızda ‘ORTAK’ bir geleceğimizi nasıl kuracağız, nasıl geliştireceğiz? Asıl sorun da burada yatmıyor mu?
Bu öyle bir sorun ki, ne tek başına yerel yönetimlerin, ne hükümetlerin tek başlarına çözecekleri bir sorun. Her bir ‘‘Ulus Devlet’in’’ içinde farklı kimlikler ve inançların kapağı açıldı ve her biri ayrı ayrı bende varım, buradayım diye gün yüzüne çıktı. Derler ya ‘’lafla (lakırdı ile) peynir gemisi yürümez.’’ Eyleme geçirilmeyen, yalnız konuşularak, yaparım ederim denilen lafın-sözün de, değerinin olmadığı çoktan farş oldu.
İşte bizi ‘ORTAK’ bir geleceğe taşıyacak olan kültürel kodları bağrında taşıyan sanatsal festivallerimiz, sempozyumlarımız, fuarlarımız. Yani diyeceğim o ki, Malatya’mızı geçmişten günümüze taşıyan yaşanmışlıklarımız ile bizleri yarınlara taşıyacak yaşanmışlıkları içinde barındıran etkinlikleri ortaya dökerek, onların içerisinde yer alarak, onlara katkı sunarak ancak geleceğin güzel Malatya’sını birlikte inşa ederiz. Yoksa dışarıdan ‘gazel’ okuyarak değil.
Bakın bu yedincisini gerçekleştirdiğimiz Malatya Film Festivalimizle birlikte Malatya’mızı yarınlara taşıyacağımız o kadar çok ‘kargolarımız’ oluştu ki, Allah gelecek film festivalimize daha çoğunu çoğaltmaya, hayata geçirmeye yardımcımız olsun diyorum. Bu yıl düzenlediğimiz 7. Malatya Uluslararası Film Festivalimiz birçok yenilikleri ve ilkleri bağrına ekleyerek başarılı bir şekilde yoluna devam etti. İlk dedim de, Malatya Tanıtım Günleri köşe yazımın içerisinde yer alan, Malatya’mızda 7. Film Festivali kapsamında düzenlediğimiz ve içinde önemli mesajların verildiği ve benim de çok önemsediğim 22-23/ Eylül/ Türk Sinemasında Yerel Kodlar sempozyomu için yazdığım paragrafı buraya yeniden buraya aktararak sözümü burada şimdilik noktalamak istiyorum.
‘’Yine bütün içtenliğimle ve samimiyetimle söylüyorum, diğer tanıtım günlerimizi bir yana bırakarak, ilkinin 1969 yılında Adana Film Festivali ile başlayan ve günümüze kadar süren ‘sinema festivalleri’ gerçekleştiren illerimizin sinema tarihlerine şöyle bir göz atalım. Hangisi küresel bir dünyada yerelliği savrulup atan bir ‘emperyalist zihniyetin’ karşısına, 09-16/Kasım/ 2017 tarihinde yedincisini gerçekleştireceğimiz ‘Malatya Film Festivali’ öncesi, 22-23 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Türk Sinemasında ‘YEREL KODLAR, Yerellik/Yerlilik ekseninde Türk Sinemasına Bakış konulu sempozyumu gerçekleştirmiştir. Başta Büyük Şehir Başkanımız Ahmet Çakır olmak üzere, bu konuyu gündeme taşıyan emek veren ve katılım sağlayan herkese şehrim adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.’’ Bu paragraftaki yazımla dile getirmiştim.’’
Bu dileklerimi bu kez de yedincisini geçekleştirdiğimiz Film Festivalimizin başarılı geçmesi noktasında kafa yoran, emek harcayan herkesin ellerine, yüreklerine sağlıklar diliyorum.
Buradan bir teşekkürü de sinema salonlarını doldurarak ‘Film Festivalimizi’ onurlandıran hemşerilerime yollamak istiyorum.