Göz, belki de insan bedeninin içinde ruh barındıran tek kısımdır./Körlük /Jose Saramago
Sözcükler tıpkı insanlar gibidir; görme duyuları vardır ve hayata bakışımızı onların bu özellikleri sağlar. Zaman geçtikçe, miyop olur sözcükler, bazen de hipermetrop. Çünkü zaman birçok şeyi aşındırır, görme duyusunu da zayıflatabilir. İnsanlar, bunu önlemek için çeşitli yollara başvururlar ve görme duyularıyla ilgili önlemler alırlar; mesela gözlük takarlar, ameliyat olurlar…
Sözcüklerin ruh hali, insanlarınkine benzer. Bazen yalnızlıktan şikâyet ederler, bazen yorgunluktan. Çağ, ne kadar onların tenlerine dokunuyorsa, değerleri o kadar artar. Ne kadar yalnızlığa terk edilirlerse o kadar kırılgan olurlar ve insanlarla aralarına mesafe koyarlar. Ne yazık ki sözcüklerin körleşmesi, onları kullanan insanların onlara kattıkları anlamlarla alakalıdır. Çoğu zaman yüzergezer anlatılar halinde bakılır onlara… Kimi zaman ise bir fidanın yetiştirilmesine gösterilen özen kadar özen gösterilir onlara. Mesela şairler öyledir; sözcükleri parlak, dokunaklı, etkili ve romantiktir. Bir şehrin en güzel sokağı onlara ayrılmıştır; gökyüzünün rengi, denizlerin kıyıları, ormanların tenleri, ovaların bereketi onların coğrafyasıdır.
Kimi yazarlar ise kelimeleri hayatın merkezine koyarlar: “Ben yazarken, taşları kaldırıyorum ve altlarında ne olduğunu gösteriyorum,Zaman zaman taşların altından canavar çıkıyorsa, benim suçum değil,” der Saramago. Aslında kelimeleri tek tek kaldırıp altlarındaki anlamlara, derinlikle bakmak gerekiyor edebiyatta. O zaman edebiyat, kelimelerin üzerinde yüzen bir gemiye dönüşür ve dalgalar bile güzel bir ritim olur. İlham verir insana uzaklar. Mavinin bütün tonlarını gözlerine boyarsınız sözcüklerin.
Hoş, insanlar kelimelerle kurdukları hayatı daha iyi anlayabilmek için bütün yapı taşlarını bir biriyle uyumlu ve aynı anlam zinciri içinde değerlendirmek durumundadır. Ne yazık ki post modern parçalanmışlık, cümleleri ve kelimeleri de parçalamıştır. Körleşmek, bunun en tehlikeli hali. Çünkü “görme” duyusu salt gözle ilgili bir duyu değil, insanların hayatı anlamlandırma çabasını ve kurgu gerçekleştirme olanağını da barındırır kendi içinde. “Düşünememe!” durumudur aslında sözcüklerin körleşmesi. Kapkara bir duvara bakar gibi bakmaktır hayata. Sözcükler hem kendi sözcüleridir, hem de bizim sözcülerimizdir. Çünkü onlar bizi anlatır ve bizler onların aracılığıyla bu gezegenle ve evrenle konuşmaya çabalarız. Elbette sözcükler bazen yetersiz kalır her şeyi anlatmak için. Ancak körleşmek, sözcüklerin yetersizliğinden değil, insanların anlam yetersizliğinden dolayı gelişen bir durumdur ve bir trajedinin antresinde hissedersiniz kendinizi.
Saramago; hayatın anlamını bilmek için, insanların kendilerini bilmeleri gereğine değinir. “Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça, kim olduğunu asla bilemezsin.” İlk büyük körleşme, “aynada kendimize bakamama” ve “kendimizi görememe olsa gerek.” Dışımızdaki her şeyi kendimiz olmadan anlayamayız ve anlatamayız. Nihayetinde anlamın mayalanacağı yer insanın bizatihi kendisidir, bilincidir. Sözcüklerin bilinci ve körleşmesi bunlardan bağımsız değildir.