İnsan törel bilince (vicdana) sahip tek yaratıktır. Törel bilinci onu geriye, kendine çağıran sestir. Bu ses insanın, kendi kendisi olması için ne yapılması gerektiğini bilmesine izin verir.

Vicdanımızın bizi kendimize getirmesi, geçmişimiz ve bu yönümüzle birlik bütün olarak kendimizi görmemizi sağlar. Böylece de geleceğimizi gelecekte yapmamız gerekenleri, mutlu bir yaşam sürmemizi sağlar. Böylece de geleceğimizi, gelecekte yapmamız gerekenleri, mutlu bir yaşam sürmemizin koşullarını hazırlama fırsatını buluruz.

Ne olduğumuzu belirlemek üzere geçmişte yanılan vicdanımızı görmek asıl hedefimiz olmalıdır, aydınlık geleceğimiz buna bağlıdır… Üstelik vicdanın yanılması sadece seçilen hedef ve idealde değil, o ideale ulaşmak için gidilen yolda da olabilir.

Yani; belli bir ereğe varmak için her türlü aracın, aşağılık ve alçaklıkların, çirkin yöntemlerin bile geçerli olduğunu sanıyorsun, yanılıyorsun: Amaç, ona varmak için yürüdüğün yoldadır. Bu gün attığın her adım, senin yarınki yaşamındır. Hiçbir büyük ereğe kötü ve aşağılık yöntemlerle varılamaz!

Çünkü hedef ile araç arasında, değer açısından bir çelişki olmaması gerekir. Çelişkinin olduğu yerde düzenli bir varlık olamaz. İçi ve dışı ile bir bütünlük, bir tutarlılık taşımayan bir kimsenin kişi olarak varlığından söz edilemez. Kişiyi kişi yapan tin, parçalanamaz. Varlığını her varlık gibi bütünlüğüne borçludur.

Şöyle ki; Bu konuda dikkate değerdir ki, bizi biz yapanın, bizi kendimize getirenin acılar olduğudur… Ve en yüzeysel kimse bile, uyandırılıp kendisine gösterildiğinde, ruhunun temelinde ki ciddi ve derin şeylerden, bizzat kendisinin zevki diye kabul ettiği şeyden çok daha fazla etkilenir. O sadece bunu aramaya koyulmamıştır.

Kısacası; var olduğumuzu nasıl biliriz, az ya da çok acı çekmeden? Acı çekmeden başka türlü kendimize döner, düşünsel bilinç ediniriz. Neşelendiğimizde kendimizi unuturuz, yabancı bir varlığa, kendimizin yabancısı bir varlığa dönüşür. Kendimizin yabancısı oluruz. Ve ancak acı ile yeniden, kendi kendimiz olur, kendimize döneriz…