Yunus Emre (1240-1321), günümüzden 700 yıl önce aramızdan ayrılmış bir mutasavvıf şairdir. Bir Türkmen kocasıdır. Son yüzyılda Türk edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuş bir milli klasiktir. 250’den fazla ilahisi çağlar boyunca söylenmiş, 400’den fazla şiiri ve Öğütler Kitabı (Risale-i Nushiyye), okumuş okumamış milyonlarca insan tarafından dilden dile gönülden gönle aktarılarak yaşatılmıştır. Koca Yunus’un Divanı 19. Yüzyılda basıldı. Aydınlar tarafından keşfi, 17. Yüzyılda Niyazi-i Mısri, 19. Yüzyılda Namık Kemal ile başlamış; 20. Yüzyılın başlarında M. Fuat Köprülü ve Rıza Tevfik Bölükbaşı ile yeni bir aşamaya ulaşmıştır.
Milli edebiyatçıların örnek aldığı Yunus’u, Cumhuriyet döneminde yetişen her görüşten insan benimsemiş, yaşatmış ve yüceltmiştir.1913’te Köprülü hoca, Yahya Kemal’in tavsiyesi ile Ahmet Yesevi ve Yunus Emre araştırmalarına başladı (Makale:1913, Kitap:1918). Köprülü, 28 yaşında Ahmet Yesevi ve Yunus Emre’yi çevresindekilerle birlikte ele aldığı Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) adlı ölümsüz eserini o yıllarda eski alfabeyle yayımladı. Köprülü’nün bütün eserleri sonradan Latin alfabesiyle de yayımlanmıştır, Günümüze kadar 50’ye yakın baskı yapmış bir kitaptan bahsediyorum. Hocamızın Türkoloji alanındaki başarıları ta o yaşlardan başlayıp 1966’ya kadar devam etmiştir. Fevziye Abdullah Tansel’i yetiştirdi o da bizleri, biz de bütün dünyayı aydınlatıyoruz. Ölümünden sonra çıkan eserlerin son baskılarını da izleyip ufkumuzu genişletiyoruz. Yani Yunus’un ilk kaşifi Rahmetli Köprülü’dür.
Köprülü üstadımız, Abdülbaki Gölpınarlı’yı Yunus’a yöneltti. Abdülbaki hocanın yeni yazıyla Yunus Emre’nin Hayatı (1936) incelemesinden sonra, üç ciltlik Yunus Emre Divanı (1943-1948) yayımlandı. Latin harflerini yeni öğrenen toplumun birçoğu da Yunus’u tanıdı ve şiirlerini okudular.
İlahileri, şiirleri söylenip dinlenerek, okunarak en az 40 nesil geçmiş, Yunus gündemde ve Cumhuriyet idaresine kuruluştan itibaren milli kültür oluşturmak için Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan, Köroğlu, Dadaloğlu, Aşık Veysel gibi şairler, ozanlar gereklidir. Konunun ayrıntılarını Beşir Ayvazoğlu’nun Yunus’la ilgili kitabından kitabından okuyabilirsiniz.
Yunus araştırmalarına Köprülü ile birlikte 1913’te makale yayımlayarak başlayan Rıza Tevfik için, II. Meşrutiyetten sonra oluşmaya başlayan modern mistik akımı oluşturmak açısından Yunus Emre iyi bir modeldir. Batı düşüncesini ve rönesansı izleyen aydınlar, Yunus’ta çok derin manalar buldular. Onu bağırlarına bastılar. İnsanlar O’na duydukları sevgi ve saygıdan dolayı çocuğunu, torununu Emre, Yunus, veya çoğunlukla da Yunus Emre biçiminde adlandırdılar. Bu adlar, Türk toplumunda kullanılan yaygın isimler oldu.
Burhan Toprak, Alp dağlarında Yunus’un divanını okuyup etkilenmiştir. Yani onu Alp dağlarında tanımıştır. Türkiye’ye dönünce etkisi günümüzde de devam eden kitabını yazıp yayımlamış, eserin yeni baskılarını yaparak Yunus’u daha geniş bir kitleye, hatta Dünyaya tanıtmıştır (1933-1934).Daha sonra yazdığı bir yazıda Ballar Balını Buldum (1948), diyen Toprak, kriz entellektüeli Yunus sayesinde atlatmış ve rehabilite olmuştur. Yunus, bu aşamadan sonra Batı edebiyatını tanıyan aydınlar arasında Fransız şairi Villon ve İtalyan şairi Dante ile Eski Yunan ve Latin klasikleriyle karşılaştırılarak Dünya şairleri sıralamasında bir hayli üst sıralara yerleşiyordu.
Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus’la ilgili çalışmalarına devam etti. O’nun üç ciltlik Divan’ından sonra, Yunus Emre (Varlık Yay. 1952), ardından Yunus Emre ve Tasavvuf (1962), Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri (Divan ve Risale-i Nushiyye ile 1965, şiirleri sınıflandırılarak Altın Kitaplar 1971), adlı kitapları yayımlanınca dikkatimiz, Yunus’un çevresindeki Aşık Paşa’ya, Tapduk Baba’ya, Barak Baba’ya, Geyikli Baba’ya ve Sarı Saltuğa uzandı. Hocamız Mevlana ve Mevlevilik araştırmaları da yapıyor, Bektaşilik ve Hacı Bektaş Veli’yi, Hazret-i Ali’yi de tanıtıyor, Yunus’u da incelemeye devam ediyor. Vefatına kadar da devam etmiştir. Nur içinde yatsın. Uzun yıllar Sarıköy’de düzenlenen etkinliklere katılıp kitlelere Yunus’u da diğer Anadolu erenlerini de tanıtmaya devam etmiştir. Yayımlanmış 105 kitaba ve binlerce makaleye sahiptir.
Bu esnada Yunus’la ayağa kalkan bir müzik adamı Ahmet Adnan Saygun, Yunus Emre Orotoryosunu (1940’larda) besteleyip Yunus’u bütün dünyaya tanıttı. Aynı yıllarda Yunus’un çağdaş müridi Necip Fazıl, Yunus’a seslenen şiirlerinden sonra O’nu tiyatroya uyarladı (1946). Tanpınar da hocası, Yahya Kemal ve Köprülü’nün tavsiyesiyle Hem Ahmet Yesevi’yi hem de Yunus’u yakından izleyen bir başka aydın şair. Onun şiir çeşnisinden de yararlanıyor. Yunus’un şair dostları biter mi? Halide Nusret Zorlutuna’dan Sezai Karakoç’a, Osman Yüksel Serdengeçti’den Arif Nihat Asya’ya kadar Yunus’un şair dostları, O’nu eserleriyle yaşattılar. Sadece bilim adamları değil, şairler ve müzik adamları da Yunus’un peşinden yıllarca koştular. Ondan ilham ve feyiz aldılar. O’nu model olarak benimsediler. Çünkü Yunus’un kalbi temizdir, tuttuğu çam kozalağı altın olsa bile maddiyata değer vermeyen mana denizini aşmış bir Anadolu erenidir.