Çağımızın en güçlü icadı nedir desem? Hepimiz öncelliklerimize ve kendimize olan faydasına göre farklı farklı şeyler söyleyebiliriz. Ama öyle bir icat var ki bu olmadan hiçbir icadın pek de bir kıymeti yok gibi. Peki, bu icat nedir? Saat.

“Vakit nakittir.” Sözü zamanın çok değerli olduğunu ve boş yere harcanmaması gerektiğini bize net bir şekilde anlatmaktadır. Zamanı verimli kullanmak için günlük hayatımızı planlar ve buna uygun hareket etmeye çalışırız. Bu konuda en büyük yardımcımız ise saatlerdir. Bugün her ne kadar zamanı çoğunlukla dijital göstergeler üzerinden takip etsek de saatleri kolumuza takarak ya da ev, okul, iş yerlerinin duvarlarına asarak kullanmaya devam ediyoruz. Peki, geçmiş çağlarda insanlar zamanı nasıl ölçüyordu? Günümüzde kullanılan saatler nasıl ortaya çıktı? Her çağ kendine göre saati anlayacak materyaller geliştirdi. Kimi zaman güneş saati, kimi zaman kum saati, su saati, mum saati derken mekanik saatler ve nihayetinde pille çalışan kuvars saatlere kadar bir dönüşümle günümüze kadar geldik.

Tüm bu saatlerin haricinde Yaradan’ın bize bahşettiği biyolojik bir saati var ki bu hepsinden daha önemlidir. Tüm saatler gibi biyolojik saat de bir ritimle çalışır. İnsan bedeninin ritme dair yansımalarını izlemek için elbette sağlıkçı olmaya gerek yok. Misal, el bileğine dokunarak bir dakikalığına hissettiğimiz nabız, kalp atımı, göz kapağının kapanıp açılma sayısı, soluk alıp verme birer ritimdir. Bu ritimler, biyolojik saatin bizim için ne kadar kıymetli olduğunu göstermektedir. Tüm saatler yanlışı gösterse de telafisi muhakkak suretle vardır ama biyolojik saat bir bozulursa…

Tüm saat dilimlerine riayet edip kıymet verirken biyolojik saatimize ne kadar riayet ediyor ne kadar kıymet veriyoruz? Sanki bu satırları okuyanların verdiği cevapları duyuyor gibiyim. 1 ay 30 gün, 1 hafta 7 gün, gün ise 24 saattir. Zamanın hoyratça tüketildiği, yirmi dört saatin kimseye yetmediği günümüzde sizlere her güne fazladan bir saat verilse ne yapardınız?

25.saat… Fazladan bir saatte bitmeyen işlerimi toplarlar, eksik kalan dizimi takip eder, dedikodumu kaldığı yerden devam ettirir, iş ve mevki için hazırladığım kariyer planlarımı gözden geçirir, eksik kalan kitabımı bitirir, hayatıma yön verecek sınavlar için fazladan soru çözer, yirmi dört saatte bitiremediğim bu sebeple eve taşıdığım işlerimi yetiştirmeye çalışır, baba-anne diyerek seslenen çocuğumuza, bir dakika oğlum-kızım diyerek geçiştirip kaldığımız yerden meşguliyetimize devam ettirerek mi geçirirdik.

Gelin, bugün itibariyle geçmişimizin ve alışkanlıklarımızın bir muhasebesini yaparak kendimize kazandıracağımız 25.saat ile hayatımıza kimsenin etkisi ve tesiri olmadan sadece yüreğimizin sesini dinleyerek bir yön tayin edelim.

25.saatinizde hayallerinizin gerçek, umutlarınız sizlere yakın olması dileğiyle…