1943 yalında Bursa Cezaevi'nden ayrılıp Adana'ya dönen Orhan Kemal, bu sırada Ramazanoğlu Kütüphanesi'nde çalışan Yaşar Kemal ile bir tesadüf sonucu tanışır. "Orhan'la dostluğumuz Balzak'la başladı" 9 diyen Yaşar Kemal, bu günlerin ayrıntılarını aynı görüşmede açıklamıştır. Balzac'ınGorio Baba'sını kütüphaneden alıp okumak isteyen Orhan Kemal'e Yaşar Kemal yardımcı olur ve iki büyük yazar böylece tanışırlar,
Yaşar Kemal, "Bebek" hikayesini ilk defa Orhan Kemal ile Umit Yaşar Oğuzcan'a okur, Orhan Kemal, hikâyeyi çok beğenir ve "Bebek" in onuruna Yaşar Kemal ile Ümit Yaşar'ı meyhaneye davet ederek bir şişe şarap ısmarlar.
Orhan Kemal-Yaşar Kemal dostluğu, yazdıklarını birbirlerine okumaları ve karşılıklı değerlendirmeler yapmaları biçiminde gelişir. Bu yöntemi Orhan Kemal, Nâzım Hikmet'ten öğrenmiş, Adana'da devam ettirmiştir. Yaşar Kemal, bu yıllar hakkında şöyle diyor: "Köyümden altı ayda bir Adana'ya geliyor, hikâyelerimi Orhan Kemal'e okuyordum. Orhan Kemal'in deyimiyle bir eşek yükü hikâyeyle gelip kafasını ütülüyordum.”
1950'de çevreden artık İyice bunalan İki sanatçı anlaşarak birlikte İstanbul’a gitmeye karar verirler, Bu yılları da Yaşar Kemal şöyle anlatıyor: "1951 'de Adana'dan İstanbul'a gitmeye karar verdik. Ben hapishaneden yeni çıkmıştım. O da Verem Savaş Derneği'ndeki kâtipliğinden atılmıştı, Şimdi gibi aklımda, 105 lira maaş alıyordu. Babası ölmüş 600 lira miras kalmıştı. 0 parayla İstanbul'da sebzecilik yapacaktık, Bir araba alacaktık. Arabaya sebzeleri dolduracak, İstanbul mahallelerinde sebze satacaktık. Güçlü kuvvetli olduğum için arabayı ben sürecektim, Orhan Kemal de bağıracaktı. Ben bir ay kadar önce Mayıs başlarında İstanbul'a geldim. O; çoluğu, çocuğu, evi, haneyi toplar öyle gelirim, dedi. Bir ay sonra geldiğinde, 600 lira çoktan suyunu çekmişti. Orhan Kemal, bir arkadaşının evinde, balkonunda kalmaya başladı ailesiyle. Sonra ben Cumhuriyet gazetesine girdim. İlk olarak Diyarbakır'a röportajlara gittim. Döndüğüm zaman Orhan Kemal, Adana'da başladığı Murtaza'yı bitirmişti.”
Orhan Kemal-Yaşar Kemal dostluğu İstanbul'da geçen yıllar boyunca da devam etti. Bununla ilgili bazı ayrıntıları NurerUğurlu'nun Orhan Kemal'in İkbal Kahvesi'nden ve Muzaffer Buyrukçu, Y. Kenan Karacanlar, Asım Bezirci, Turhan Tükel ve Fikret Otyam’ın kitaplarından; Yaşar Kemal'in Orhan Kemal'le ilgili yazılarından öğrenmek mümkündür.
Ben sadece bir anıyı nakletmekle yetineceğim, 1992 Haziranında Yaşar Kemal'le Menekşe'de kendi evinde yaptığımız bir görüşme sırasında oğulluğu Raşit'e Orhan Kemal'in adını verdiğini ve yazarı çok sevdiğini vurgulamıştı. Ben ayrıntıları merak ettim, O da açıklamalarda bulundu. Raşit Gökçeli'nin nüfus işlemleri sırasında bir tanık gerekiyordu. Bu tanıklığı Orhan Kemal üstlendi. İki dost nüfus idaresine giderken Yaşar Kemal'de şafak attı. Zira, nüfus cüzdanı çıkarılacak oğula bir isim düşünülmemişti. Şaşkınlıkla "Yahu Orhan ağabey çocuğa isim olarak ne koyacağız?" diye sordu. Orhan Kemal, "Len oğlum bunu düşünecek ne var oğlanın adı Raşit'tir, Ona kendi adımı verdim." dedi, Bu konuşmadan sonra işler düzelmiş ve iki dostun gönülleri rahatlamıştı. Çocuğa Raşit adı kondu.
Yaşar Kemal’in onlarca armağan ve ödül aldığını yukarıda belirtmiştik, Ancak bunlardan birinin sanatçı için çok ayrı bir yeri ve önemi vardır. 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü, Yaşar Kemal’in Kimsecik üçlüsünün ikinci cildi olan Kale Kapısı'na verilmiştir. Ödülü, Orhan Kemal'in eşi Nuriye Hanım'dan alan Yaşar Kemal, çok duygulanmış ve "Şimdiye kadar Nuriye Abla bana nefis yemekler sunmuştu. Bugün de onun elinden çok önemli bir ödül alıyorum. Çok mutluyum" diyerek duygularını açıklamıştı.
Ortak bir kaderi paylaşan iki sanatçımızın dostluk yıllarından yukarıda bahsettik. Biri aristokrat bir ailenin haşarı bir çocuğu, diğeri vaktiyle çok zengin bir ağanın tek ve nazlı bir çocuğu olan bu iki hemşeri, düzenli bir eğitim görememiş ve ortaokulun son yıllarından itibaren hayata atılarak kendi kendilerini yetiştirmişlerdir. Bu yetenekli iki genç, aynı şehirde yıllarca benzeri işlerde çalışmış, 1951 'den itibaren de büyük şehre giderek yaşam kavgasını orada devam ettirmişlerdir. Hayatlarını kalemleriyle kazanmak zorunda kalmaları onlara çok sıkıntılı günler yaşatmıştır.
Her iki sanatçının şanslı oldukları yönler de vardır. Orhan Kemal, kitaplarını okuduğu için başının derde girdiği ve ceza aldığı şairle, Nâzım Hikmet'le Bursa Cezaevi'nde karşılaşıp âdeta bir üniversite eğitimi görmüş; Yaşar Kemal ise Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Güzin Dino, eşi Abidin Dino ve onun ağabeyi Arif Dino'nun yönlendirmeleriyle edebiyatın ve sanatın gizlerini keşfetmiştir.
Raşit Kemalî'nin Orhan Kemal oluşuna ilişkin kendi açıklamaları şöyledir:“Hayatımın eserlerime etki ettiğine şüphe yok. Zaman zaman düşünüyorum... On altı yaşımdan bu yana ekmeğimi kazanmak zorunda kalmasaydım ne olurdu? Mesela baba evinin rahat ekmeğiyle öğrenimi rahat koşullar altında yapıp, yüksek bir diploma sahibi olsaydım... Belki de herhangi bir memur olur, yok mu böyle arkadaşlar dümdüz bir hayat sürerdim... Ya da gene yazar olur, gene hikâyeler, romanlar, tiyatrolar. senaryolar yazardım ama, konularım herhalde bugünkü konular olmazdı. Rahat ekmekle yetişip yaşayan insanların hayatları, ya da o insanları eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek endişesini güden konular olurdu. Çünkü bilip, tanıdığım çevreler bu çevreler olacaktı.” Orhan Kemal, edebiyat alanında Nâzım Hikmet'in etkisiyle yetişmiştir. Bunu kendisi şöyle anlatıyor: