16 Haziran 1961 Yılında Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Cer Yönetici ve Mühendislerinden yaklaşık 20 kişilik bir ekibin Ankara ya çağrılması ile başladı Türkiye’nin yerli otomobil serüveni. Toplantı ya başkanlık eden Genel Müdür Yardımcısı Emin Bozoğlu’ndan 29 Ekim 1961 (4,5 Ay) e kadar Ordunun cadde binek ihtiyacını karşılamak için yerli ve milli bir otomobil üretilmesi istenmişti. Birçok kişinin imkânsız olduğunu düşündüğü bu işi Emin Bozoğlu ve ekibi büyük imkansızlıklarla mücadele ederek 29 Ekim akşamı Cumhurbaşkanının bineceği aracı Eskişehir’den Ankara ya nakledilirken trende boyanacak kadar kısa bir sürede tamamlamışlardı. Filmlere konu olan ve üçünün akıbetinin bilinmediği bir tanesinin de Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii AŞ. Müzesinde sergilendiği Devrim den 4 tane üretilmişti. Bazı rivayetlere göre 29 Ekim kutlamalarına getirilmeden yakıt almayı unuttukları için tören sırasında istop ettiği söylense de bunun bir sabotaj olduğunu dile getirenler de yok değil. Çok kısa süre de üretildi ve çok kısa sürede bitmiş oldu ilk yerli otomobil macerası. Daha sonra Vehbi KOÇ Ford la birlikte 1966 yılında Anadolu’yu üretmeye başlasa da ekonomik ve siyasi etkenlerden dolayı 1984 yılında üretimine son verildi. Ocak 2011 de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yerli otomobil için gönüllü babayiğitlere çağrı yapmasıyla yerli otomobil ile ilgili inadımızı yenilemiş olduk. Japonya ve Almanya’nın lokomotif görevini üstlendiği otomotiv sektöründe her şey planlan andığı gibi olursa kendi otomobilini üreten 23.ülke olacağız. “Devrim” den bu yana her otomobil girişimimiz de ki başarısızlığımızı üretim yapmamızı istemeyen “Dış Güçler” e yıkıp hayallerimizi başka bir bahara bırakmış olduk. Elbette ki kapitalist düzen de hiçbir ülke kendi çıkarlarına hizmet etmeyen başka bir ülkenin zenginleşmesini ve gelişmesini istemez, imkân dahilinde müsaade de etmez. Maalesef bu hiçbir zaman da değişmeyecek. Lakin, Almanya, Japonya, İtalya şöyle dursun Malezya ve birçoğumuzun harita da nerde olduğunu bile bilmediğimiz kişi başına 448 dolar milli geliri olan ismini telaffuzda zorlandığımız Madagaskar’ın bile kendi otomobilini üretmesine izin veren bu “Dış Güç” yemiyor içmiyor Tunus’a Tayvan’a Brezilya ya verdiği bu imtiyazı ne hikmetse Türkiye ye vermiyor. Hakikatin böyle olmadığına inanmakla birlikte bu kadar ambargoya rağmen İran’ın başardığını başaramıyorsak domates bile üretmemizin pek te bir anlamı yok bence. Danimarka ile birlikte Dünya da en fazla ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) alınmasına rağmen her 100 kişiden 28 inin araç sahibi olduğu ülkemizin otomotiv sektöründe 15 yıl çalışmış biri olarak bu pastadan hakkettiğimiz payı almamız için yerli otomobilin çok iyi bir fırsat olacağını düşünüyorum. Bir yıl önce taze darbe yaşamış bir Türkiye bir hangar da üretebildiyse bugün de üretebilir elbette. Yeter ki bir daha depoya benzin koymayı unutmayalım. 27 Aralık’ta Cumhurbaşkanı’nın örtüyü kaldırmasıyla tanıştığımız yerli ve milli otomobil ile ilgili Devrim i aratmayacak bir umuda kapıldık. Bu safhaya daha önce de geldiğimiz için bundan sonrası çok önemli. Elektrikli otomobil, sektörün az tecrübeli alan olması sebebiyle her zorluğun üstesinden gelmek için birçok testten geçmesi gerekecektir. Başarı hikayelerinin içerisinde onlarca başarısızlık olduğunu asla unutmadan yılmadan ısrar edersek bu sefer olur İnşallah. Ben yapılacağına inanıyorum. Yapılmasa bile, yıllar sonra avuçlarımı ovuşturup “Ben yapılamayacağını biliyordum” deyip ukalaca gurura kapılacağıma çocuklarımın gözlerine bakıp “Ben yapacaklarına inanıyordum Sizde İnanın” derim