Bu hafta ne çok söz ettik Kudüs’e dair. Önce Arap Birliği Mısır’da toplandı sonuç ne çıktı derseniz koca bir hiç.

Ardından İslam İşbirliği Örgütü İstanbul’da toplandı. 57 üyeli bu toplantıya 16 devlet başkanı katıldı. Diğer ülkeler dışişleri bakanlığı veya devlet başkan yardımcısı düzeyinde katıldı.

Çıkan sonuçlar tartışmaya açıkta olsa, Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olması ve bunun kabul edilmesi yönünde alınan karar, uygulamada başarılı olunursa küçümsenmeyecek bir karar gibi duruyor. Ama işin bir yanında Araplar olunca çok da insan sonuca umutla bakamıyor.

Analizlere bakılırsa özellikle Suud’ların kontrolünde olan, yada birlikte hareket ettikleri ülkelerin, Doğu Kudüs’ün başkent ilan edilmesi yönünde adım atmayacağı şeklinde.

Birçok analistin görüşü, Kudüs noktasında Suudi Arabistan ve bölgedeki müttefiklerinin, ABD ile birlikte hareket ettiği yönünde. Hal böyle olunca da bu ülkelerin içinde olduğu yapıların almış oldukları kararların güvenirliği de inandırıcı olmuyor.

Bu noktadan bakınca, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın almış olduğu kararları zafer olarak ilan etmeninde bir anlamı yok. Bir müddet sonra unutulup gidecek. Sorun bir Arap sorunu olarak değil bir Filistin sorunu olarak kalacak. Bölge çatışma içinde olacak ABD’de bol bol silah satacak. Sonuç bu.

Yukardaki başlık Suriyeli ünlü şair Nizar Kabbani’ye ait. Kabbani Arap dünyasında şiirleri yasaklanmış bir şair. 1967 yenilgisinde sonra yazdığı şiirler tüm Arap Coğrafyasında yasaklanmış. Şair kendisi de bir Arap olmasına rağmen, Araplara ve Arap liderlerine ağır eleştiriler içeren şiirler yazmış.

Çok fazla laf etmeden, şairden “Aşk ve Petrol” ile “Kudüs” şiirini sizinle paylaşmak istedim;

Ey petrolün prensi! Debelen zevklerinin çamurunda

Çapkınlıklarınla debelen bir silgi gibi

Petrol senindir, sık onu sevgililerin ayakları üzerine

Paris’teki kırmızı geceler, insafını öldürdü senin

Orada, bir fahişenin ayaklarına gömdün servetini

Kudüs’ü, Tanrı’yı ve ölülerinin küllerini sattın

Sanki İsrail’in mızrakları,

kız kardeşlerinin karnındaki çocukları düşürmemiş miydi!

Evlerimizi yıkmamıştı sanki,

mukaddes kitaplarımızı yakmamıştı!

Sanki Bi’ru’s-Seba‘’da, Yâfâ’da ve Hayfâ’da ağaçlarda idam edilenler

senin sülalenden değildi!

Kudüs kan revan içinde, oysa sen şehvetinin esirisin

Uyuyorsun, yaşanan trajedi sanki senin trajedin değil.

Ne zaman anlayacaksın?

Ne zaman senin zatında (ruhunda) uyanacak insan?

Şairin Kudüs şiiri ise şöyle;

Ağladım tükeninceye kadar gözyaşlarım

Namaz kıldım sönünceye dek kandiller

Usanıncaya kadar rüku ettim

Muhammed'i sordum sende kaybolan

Ey Kudüs, ey nebilerin çıktığı şehir

Ey Kudüs, ey şeriatler feneri

Ey parmakları yanan güzel çocuk

Hüzün var gözlerinde, ey iffet şehri

Ey Resulün uğradığı bahçe

Kaldırımlarında hüzün var

Minarelerinde hüzün var

Ey Kudüs, ey karalara bürünen şehir

Kim çalacak çanlarını Kıyamet kilisesinin

Pazar sabahları

Kim taşıyacak çocuklara oyuncakları

Yılbaşı gecesinde

Ey Kudüs, ey hüzünler şehri

Ey gözlerinden kocaman yaşlar akan

Kim durduracak düşmanları

Üzerine çullanan, ey dinlerin incisi

Kim silecek kanları duvarlarından

İncil’i kim kurtaracak

Kim kurtaracak Kur'an’ı

Kim kurtaracak Mesih’i kendisini öldürenlerden

İnsanlığı kim kurtaracak

Ey Kudüs, ey şehrim

Ey Kudüs, ey sevgilim

Yarın, yarın çiçek açacak limon

Sevinecek yeşil sümbüller ve zeytin

Gözler gülecek

Geri dönecek göçmen güvercinler

Tertemiz yuvasına

Ve geri dönecek çocuklar oynamaya

Buluşacak babalarla oğullar

Ey memleketim

Ey barış ve bereket şehri